Erlangen İstanbul'a kıyasla çok ufak bir şehir olduğu için hayat birçok açıdan çok daha basit. Dışarıdan bakıldığında bu açıdan ilk başta sıkıcıymış gibi gelebilir. Ancak büyük şehirlerdeki gibi bir trafiğin olmayışı ve şehrin son derece organize bir yapıda olmasından dolayı istediğimiz birçok şeyi yapma fırsatına sahibiz.
Bana göre şehrin tek eksiği İstanbul'daki gibi denizin olmayışıdır. Öte yandan doğayla ve muazzam bir yeşillikle iç içe yaşama imkanına sahibiz. İstanbul'da orman veya yeşillik bir ortamda koşuya gitmek istediğinizde trafikte bir saat yol gitmeniz gerekirken Erlangen'da 5 dakikada bu ortama ulaşabiliyoruz.
Almanya'nın büyük şehirlerinden Nürnberg'e 20 dakika, Münih'e 1,5 saat ve Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'a 2,5 saatte arabayla rahatlıkla gidebiliyoruz.
Sosyal anlamda soracak olursanız, işteki çevrem ve çocuklarımın okuldaki arkadaşlarının aileleriyle oluşturduğumuz çok uluslararası bir ortama sahip olduk. Almanya'da birçok Türk'ün yaşıyor oluşu, iki ülke arasında uzun yıllara dayalı samimi ilişkiler, Türk yemeği anlamında birçok opsiyonun var olması ve Türk Hava Yolları'nın Nürnberg'e günde 3 adet sefer düzenlemesinden ötürü Almanya aslında kolay bir gurbet yaşamı sunuyor.
Erlangen'da Siemens için 25.000 kişi çalışıyor. Birçok merkezi birim burada konumlandığı için çok oturmuş bir süreç ve süreci destekleyen yapılar inşa edilmiş durumda. Uluslararası Delegasyon Merkezi Birimi ve size özel atanan bir danışman tüm taşınma ve vize işlem sürecinizde size yardımcı oluyor. Eşyaların taşınması, şirketin hangi konuda destek vereceği, buradaki şart ve haklarınız, ailenizin durumuna göre alacağınız kira yardımı ve çocukların eğitimi gibi tüm bürokratik işlemleriniz danışmanlar aracılığıyla hallediliyor. Örneğin kalacak yer konusunda ben ve ailem için 5 farklı yer önerilmişti.
Erlangen ufak bir yer olmasına karşın Siemens, Adidas ve Puma'nın genel merkezlerinin de burada olmasından dolayı çok farklı kültürlerden uluslararası bir topluluğa ev sahipliği yapıyor. Çocukları olanlar için hem devlet okulları hem de uluslararası eğitim veren okullar mevcut. Benim 10 ve 16 yaşlarında 2 çocuğum var. Onların eğitim masraflarından okula yerleştirilmelerine kadar olan tüm işlemlerde Siemens'in önemli desteği oldu.
Öncelikle Türkiye'de daha çok gündelik iş ve problemlerle meşgul olurken Almanya merkezde daha çok geleceği ilgilendiren, işin nereye gideceğini ve stratejisini içeren konularla ilgileniyorsunuz. Kültürel iş yapıştaki farklılara bakacak olursak biz Türkler daha pratik ve esnek bir disiplinle çalışırken Almanlar ise çok daha planlı, programlı ve sakin çalışıyorlar. Bir karar alınacağı zaman Almanya'da herkesin fikri ve görüşüne değer verildiğinden süreçler kimi zaman gereğinden fazla uzayabilirken Türkiye'de çok daha hızlı ilerleyebiliyor. Öte yandan çalışanın pozisyonundan bağımsız fikrine değer verilmesi ise çok güzel.
Sosyal haklar açısından Almanya'da çalışanlara Türkiye'ye kıyasla daha medeni haklar sağlanıyor. Zira yasalar çalışanın sosyal haklarını korumaya yönelik inşa edildiğinden iş-özel hayat dengesi ciddi olarak korunuyor. Çalışma saatleri yasalar tarafından belirlenmiş durumda. Kişinin eğer bir gün daha uzun çalışması gerekirse 10 saat ara vermeden tekrar çalışmaya başlaması gibi bir şey söz konusu olamaz. Arada ufak tefek sohbetler olsa da iş odaklı bir çalışma ortamı hakim. Türkiye'de ise toplantı yaparken kimi zaman farklı konulara saptığımız olabiliyor.
Yurtdışında yaşamanın ve çalışmanın kişiye kişisel ve profesyonel anlamda çok ciddi getirileri bulunuyor. Almanya merkezdeki pozisyonum sayesinde iş birimlerini çok daha global bir bakış açısıyla değerlendirme yetisi kazandım. Sadece Türkiye özeline odaklanmak yerine çok farklı ülkeler ve kültürlerin iş yapış şekillerini, o ülkelerdeki rakiplerin davranışlarını analiz edip uzun vadeli stratejik planlar yapabiliyorsunuz. Bu sayede çok farklı kültürlerin dinamiklerini öğrenip o ülkelerle çok daha etkin bir şekilde iş yapabiliyor ve bir iş birimini çok üst seviyeden yönetmenin getirdiği kabiliyete sahip oluyorsunuz.
Siemens'in çok büyük, karmaşık ve global bir yapıya sahip olmasından dolayı Almanya'da bir görevde bulunmanın kişisel anlamda bilinirlik ve networking açısından da ayrı avantajları var. Farklı ülkelerden yetkili birçok Siemens çalışanıyla yüz yüze tanışıp biraraya gelmenin yarattığı samimiyet, ileride ülkenize dönseniz dahi projelerdeki iş yapışınızı kolaylaştırıyor.
Şu an Almanya'daki genel merkezimizdeki "Industry Customer Services" isimli iş biriminin "Stratejik Planlama Grubu"ndan sorumluyum. Belli bir proje icabı değil standart bir yönetici pozisyonunun gereği olarak burada görevim bulunuyor. Bir ay sonra ise çimento ve madencilik sektörleriyle ilgili kar-zarar sorumluluğunu içeren global bir görevin başına geçeceğim. Açıkçası lokalde edindiğim tecrübe sayesinde uluslararası bir iş birimini yönetiyor olacağım.
Çalışanın yurtdışına gitmesi için İngilizce bilmesi zorunluluğu dışında aranan bir yetkinlik yok aslında. Az önce de bahsettiğim gibi yurtdışına transferiniz çok farklı amaçlara yönelik gerçekleşebilir. Siemens'te uzun bir süredir iç ve dış yazışmalarda, sunumlarda İngilizce kullanılmaktadır. Almanca bilmek elbetteki bir avantaj, zira o ülkenin yerel dilini konuşuyorsunuz ancak sunumlar Almanca bile olsa kullanılan PowerPoint dili İngilizce oluyor. Tüm dökümantasyon dili İngilizce'dir. Almanlar genelde yabancı kültürden gelen kişilerin farklılığına saygı gösterirler. Örnek vermem gerekirse eğer toplantıda bir tane bile Almanca bilmeyen kişi olur ise konuşmaları İngilizce yaparlar.
Herşeyden önce kişinin yurtdışında çalışma deneyimine açık ve hevesli olması, bunu istemesi gerekiyor. İkinci olarak pozisyonu oluşturacak bir tarafın olması ve Türkiye organizasyonunun bu pozisyon için ilgili kişiyi desteklemesi gerekiyor.
Kişisel olarak son yıllarda kariyer gelişimim açısından tarafımda büyük bir istek ve heves oluştu. Bu niyetimi Türkiye'de ve yurtdışındaki yöneticilerle olan toplantılarda da dile getirmeye başladım. Farklı projelerde çalıştığım diğer ülkelerden meslektaşlarımla yüz yüze tanışıp şirket içi network'ümü de geliştirme amacındaydım.
Almanya'daki genel merkez tüm ülkelerin üzerinde olmakla birlikte günlük işin biraz gerisinde kalan, müşteriden uzak bir yapıya sahip. İşi anlama açısından farklı seviyelerden yerel tecrübelerin sesine ihtiyaç duyuluyor. Bu ihtiyaç sadece mühendislikte değil, yönetim pozisyonlarında da olabiliyor.