Birinci sınıf genelde tüm bölümlerde kolay oluyor. Bu yüzden boş vaktinizi üniversitede veya Ankara'da iyi değerlendirmenizi tavsiye ederim. Bilkent'in kütüphanesi açık ara Türkiye'deki en iyi üniversite kütüphanesi. Bu kaynağı kullanmamanın çok büyük bir hata olacağını düşünüyorum. O da size yetmezse Milli Kütüphane'ye uğrayabilirsiniz. Ayrıca okulda klasik müzik konserleri veriliyor. Okul dışında da, Ankara'da ara sıra önemli tiyatro oyunları da olabiliyor. Ayrıca birinci sınıfta bölüm dersleriniz az olacağından diğer bölümlerle daha çok tanışma şansına sahipsiniz(İngilizce gibi derslerden dolayı). İnsanları tanımanın size ileride çok faydası dokunacaktır çünkü o insanların ileride farklı farklı sektörler ve işlerde önemli konumlara gelmeleri çok olası. Son olarak ilk sene dersleri sallamamanızı öneririm. Çünkü en kolay not ilk sene alınıyor. İlk sene alacağınız yüksek notlar sonraki senelerde sizi rahatlatabilir.
Öyle bir ayrımın olduğunu düşünmüyorum. Kaldı ki burslu olup durumu çok iyi olan da var, burssuz olup ailesi durumu anca kurtaran da var. Yani öğrencinin aldığı burs ne diğer öğrencilerin ne de öğretmenlerin ona bakışını değiştirmiyor.
Kendi tecrübelerimden bahsetmek gerekirse, her türlü(tam burslu, yarım burslu, burssuz) arkadaşım var. Ne ben onlara bursları var mı diye sordum ne de onlar bana. Ama bazen insanlar kendiliğinden söyleyiveriyor işte bu sayede biliyorum. Genellikle kafası uyuşan insanlar arkadaşlık yapar. Ekonomik durumları benzer olanlar değil. Ekonomik durumun hiçbir etkisi yok demeyeceğim çünkü altında spor araba olan kişi elbette istatistiksel olarak sosyalleşmesi daha kolay olan kişidir (yani bedava taşıyorsun insanları olsun o da). Ama altında arabası olan burslu insanlar da var.
Genellikle ODTÜ ve İTÜ'lüler tarafından yürütülen bir propaganda bu kanımca ve bundan diğer iyi özel okullar da muzdarip. ODTÜ ve İTÜ'de de eğer bakarsanız bir sürü spor araba görebilirsiniz çünkü o okullara zenginler giremez diye bir kural yok ve babası zengin olan çocuk iyi devlet okullarına giremez diye bir kural da yok. Her şey insanın kendi sosyal yeteneklerine, birikimine ve görgüsüne kalmış.
Ek olarak ifade etmek isterim. Bilkent genel olarak da hoşgörülü bir okul. Okulda her türlü kesimden insan var. Türkiye'de çok ender görülen LGBT kulübü bile var. Eğer ayrım varsa o da şakayla karışık mühendis-işletmeci ayrımıdır.
Endüstri Mühendisliği mezunları yüksek matematik kullanarak sistemlerin ve süreçlerin verimini, performansını arttırır. Tek cümlede anlatmak zorunda kalsaydım bunu derdim ama eminim ki tek cümlelik anlatım yetmeyecek. Tüm imkânları sırayla anlatayım.
Öncelikle Endüstri Mühendisi için sektör önem taşımaz. Her türlü sektörde çalışabilir. Savunma, hızlı tüketim, bankacılık, danışmanlık, yazılım, telekomünikasyon, perakendecilik, ağır sanayi, otomotiv, ilaç vs. Herhangi bir sektörde çalışmak için hiçbir engel yok. Kariyeri boyunca da bir sektörden diğerine geçen endüstri mühendisi çoktur.
Departmanları da anlatayım.
ÜRETİM PLANLAMA MÜHENDİSİ: Fabrikadaki üretimden sorumlu kişidir. Üretimin planlanmasını yapar. Ne zaman hangi ürün üretilecek, hangi aralıklarla üretilecek, bandın yenilenmeye ihtiyacı var mı, sipariş verilen tarihe yetişir mi gibi soruları cevaplamaya çalışır. Her fabrikada bu kişiler çalışabilir hangi sektör olursa olsun.
TEDARİK ZİNCİRİ PLANLAMA UZMANI: Fabrikalarda, üretilen ürünlerin hammaddelerinin periyodik ve düzenli alımını planlayan kişidir. Hangi malzemeden ne kadar stokta tutulması gerekiyor, ne zaman sipariş vereyim ki müşteri taleplerini karşılayabileyim gibi sorulara cevap arar. Her fabrikada mutlaka bulunur bu alanda çalışan kişiler.
SATIŞ/PAZARLAMA MÜDÜRÜ: Üretilen hizmet veya ürüne müşteri bulan/yoktan müşteri yaratan kişidir. Her firmada bulunur (bankalar dahil).
FİNANSAL PLANLAMA UZMANI: Firmanın para akışını kontrol eden(bütçeleme), finansal performansını hesaplayan kişidir. Her firmada bulunur.
LOJİSTİK MÜDÜRÜ: Taşınacak ürünlerin rotasını belirleyen kişidir. Araç farklı adreslere hangi sırayla, ne zaman, hangi yoldan gitmeli sorularının cevaplarını arar. Kargo, otobüs, hava yolları firmalarında kolaylıkla iş bulabilirler.
KALİTE MÜHENDİSİ: Üretilen ürün veya hizmetin kalitesini kontrol eden yetkili kişidir. Matematiksel yollarla yapılan hizmetin veya üretilen ürünün ne sıklıkla kontrol edilmesi gerektiğini cevaplar. Her fabrikada bulunur mutlaka.
GÜVENLİK MÜHENDİSİ: Üretilen sistemlerin insan sağlığı için güvenli olup olmadığını test eden kişidir. Son zamanlarda oldukça popüler bir meslektir ve her fabrikada mutlaka bulunur.
ERP DANIŞMANI: Gelişmiş iş dünyası yazılımlarını firmalara entegre eden kişidir. Firmada da çalışabilir ya da danışmanlık şirketlerinde de çalışabilir. Bu adamlar çok para kazanır hem de çok.
İNSAN KAYNAKLARI MÜDÜRÜ: Çalışanların işe alımını, eğitimini ve işten çıkarılmalarını ayarlayan kişidir. Her firmada bulunur.
RİSK YÖNETİMİ UZMANI: Harcanan paranın firmaya geri dönüş ihtimalini ve bunda firma için bir tehlike var mı yok mu onu denetleyen kişidir. Kısaca firmanın delilik yapıp batmasını önler. Her bankada ve sigorta firmasında vardır bu uzmanlardan.
DEPO MÜDÜRÜ: Deponun efektif ve verimli çalışmasından sorumludur. Talebe hızlı cevap verebilme ve masrafları kısmaya çalışır. Her fabrikada ve her perakendecide çalışabilir.
İŞ GELİŞTİRME UZMANI: Bir iş yerinin genel işleyişini daha verimli hale getiren kişidir.
MÜFETTİŞ: Kurumun işleyişini teftiş eden kişidir. Devlet kurumlarında ve bankalarda iş bulabilirler.
PORTFÖY YÖNETİCİSİ: Müşterinin parasını borsada doğru yerlere yatırarak müşterisini zengin etmeye çalışan kişidir. Bu yolla kendisini de zengin eder. Misal Wall Street.
Yetmediyse şuraya da bakılabilir. http://www.end.itu.edu.tr/ne-i--yapar-.html
Okulda müzikten kimyaya, elektrik-elektronikten tiyatroya, iletişim-tasarımdan siyasal bilimlere birçok bölüm var bunların sunduğunu imkanlardan faydalanabilirsiniz. Bilkent bu nedenle kişisel gelişime çok açık bir üniversite. Hangi bölümden olursanız olun, müzik bölümünden piyano dersi, tiyatro bölümünden oyunculuk dersi, iletişim-tasarımdan sinematografi dersi, kimya bölümünden evrim hakkında ders alabilirsiniz. Okulun uluslararası tanınırlığı da oldukça yüksek. Birçok araştırma kuruluşunca Bilkent Türkiye'nin en iyi üniversitesi seçildi ve dünya sıralamasında en iyi 100-250 arasında yer aldı. Ayrıca Bilkent'in kütüphanesi de Türkiye'deki üniversite kütüphaneleri arasında en büyüğü. Yarım milyona yakın kitap ve dergiden oluşan arşivden Bilkent öğrencisi olmasanız bile faydalanabiliyorsunuz. Kütüphanede olmayan kitabı da sipariş edebiliyorsunuz. Ben birkaç defa ABD'den kitap getirttim. Sipariş işlemi bedava fakat kitabı sonra kütüphaneye iade etmeniz gerekiyor.
Taksiler çok pahalı. Toplu taşıma araçları seferleri de çok erken saatlerde sona eriyor. Şehir ayrıca kışın çok soğuk olabiliyor.
İstanbul'dan gelen benim gibi biri için oldukça sakin. Gürültüsü az. Tabi gürültü şamatadan hoşlanan insanlar da var biliyorum ama sakinlik arayan biriyseniz hoşunuza gidecektir. Ayrıca sonuçta Türkiye'nin en büyük ikinci şehri. Şehrin kafeleri, sinemaları ihtiyacınızı karşılayacaktır. Tüm Ankara için diyemesem de, Bilkent çevresi oldukça güvenlidir. Bilkent genel olarak, eğitimli ve yaşam standardı yüksek olan Ankaralıların yaşadığı bir bölge.
Apolitik öğrenci sayısının fazla olması en nefret ettiğim kısmı. Apolitikten kastım sadece politikayla ilgilenmeyen değil tabi. İnsanların burada birçoğunun hayat hakkında hiçbir görüşü olmadığını düşünüyorum. Ama sabırlıysanız siz de benim bulduğum gibi donanımlı ve vizyon sahibi insanlarla da tanışabilirsiniz(Hatta onlardan bir tanesi bu siteyi yarattı :) ). Bunun dışında yemeklerin pahalı olması ve çeşidinin az olması, çok ödev verilmesi okulumun hoşlanmadığım yanları.
Çocukluğumdan beri hep mühendis olmak istemişimdir. Doktorluğa hiç sıcak bakamadım. Lise 2. sınıftan itibaren bütün önemli mühendislik dallarını incelemeye başladım. Elektrik-elektronik mühendisliği ve makine mühendisliğinin bana uygun olmadığını fark ettim. Fizik dersim iyi değildi ve ayrıca bir atölye veya laboratuvara kapanıp izole bir hayat yaşamak istemedim. Benzer sebeplerden dolayı bilgisayar mühendisliğini de eledim. Endüstri mühendisliğinin hayata olan geniş bakış açısı ve çalışma ortamı çeşitliliği ilgimi çekti. Temelde baktığınız zaman çoğu mühendislik aynıdır. Matematiksel metotlar kullanarak elindeki kaynaklarla bir sistem veya süreç yaratır ve sorunları çözer. Fakat sorunlar ve kaynaklar farklıdır bölüme göre. Elektrik-elektronikte devre, transistör, lehim gibi, makinede dişli, motor gibi kaynaklar varken, endüstride bu kaynaklar insan, makine, zaman, kapital vb. oluyor. Bu derece farklı kaynaklara hükmettiği ve daha geniş bir bakış açısı sunduğu için endüstri mühendisliğini tercih ettim.
Devlet üniversitelerini hiçbir zaman tercih etmeyi düşünmedim. Bürokrasi, kadrolaşma, devletin kafasına göre atadığı rektörler, bütçe darlığı, öğrenciye ilgisizlik gibi sebeplerden dolayı devlet üniversitelerine hep soğuk baktım. Vakıf üniversitelerini devlet üniversitelerine göre çok daha yenilikçi, atılımcı ve başarılı buluyorum. Vakıf üniversitelerini inceleyince de üç seçeneğimin olduğunu gördüm, en azından okumak istediğim bölümde başarılı olan: Bilkent, Koç ve Sabancı. Üçünün de tanıtım günlerine katıldım. Sabancı'nın rektörünü çok laubali ve gayriciddi buldum. Ayrıca okulun core dersler sisteminin de zaman kaybı olduğunu düşündüğüm için Sabancı'yı kolayca eledim. Koç ve Bilkent arasında seçim yapmak kolay olmadı dürüst olmak gerekirse. Ama Bilkent'in Koç'a göre çok daha eski ve oturmuş bir sisteme sahip olması, daha tecrübeli olması benim için ayırt edici bir faktör oldu. Ayrıca üniversitelerin kurucularına baktığımızda İhsan Doğramacı'nın Koç ailesine göre çok daha vizyoner ve eğitim sevdalısı olduğu gerçeği de bu süreçte seçim yapmamı kolaylaştırdı.
Evet, okulumu seviyorum.