İlk staj yaptığım yer bir ekonomi dergisiydi ve henüz yeni liseden mezun olmuş, 17 yaşındaydım. Çalışanların büyük çoğunluğunun yaşı o zamana göre çok büyük olduğundan insanlara nasıl hitap etmem gerektiği konusunda baya zorlanmıştım. Abi - abla diye hitap etsem olmuyordu, hanım-bey desem o kadar ciddi bir ortam yoktu. İlk haftalar bunun epey bir zorluğunu çekmiştim.
Sonraki staj deneyimim ise bir prodüksiyon ajansıydı. Orda da çalışma saatleri epey zorlamıştı. Sete çıkmadan önce hazırlık aşaması çok kaotik gelmişti. İşe kaçta gelip gittiğin çok önemli değildi ama genelde geç saatlerde gidip, geç saatlerde çıkıyorduk. Bazı günler hiçbir şey yapmadan bütün gün oturuyorduk veya ufak tefek işler oluyordu. Ama bu ufak tefek işleri hep erteleye erteleye geç saatlere bırakıyorduk. Set günleri ise tamamen felaketti. Sabah 4'te başlayıp gece 1'de,2'de biten bir çalışma temposu vardı. Daha sonra ise işin post-prodüksiyon tarafı başlıyordu. 2'de biten işin ardından sabah 7'de post-prodüksiyon başlıyor ve gün boyu sürüyordu. İş temposu ve çalışma saatlerinin baya bir "esnek" olması beni çok zorlamıştı.
Üniversite yıllarında hep reklam setlerinde çalışmayı düşünüyordum. Staj deneyimimin ardından setlerin bana uygun olmadığını görmüştüm. Bu yüzden kendinize uygun olabileceğini düşündüğünüz iş alanlarında üniversitede okurken mutlaka staj yapın.
anlatsin.com olarak 100'den fazla kurumsal şirket ile çalışıyoruz. Bunun yanı sıra dernekler, STK'lar ve ajanslarla da işbirliklerimiz var. Sık sık bu şirketlere gidip video çekimleri gerçekleştiriyoruz. Bir öğrenci olarak anlatsin.com'da staj yapmak öncelikle size çok iyi bir network kazandıracaktır.
İkinci olarak orta düzeyde kullandığınız programları ve makineleri iş yaparak, yerinde deneyimleyerek daha profesyonel şekilde kullanacaksınız.
Üçüncü olarak anlatsin.com bir start-up olduğu için yeni fikirlere, önerilere ve pozisyon değişikliklerine çok açık. Çalışmaya başladıktan sonra anlatsin.com çalışanlarının çoğunun beğendiği bir projeyi hayata geçirmeniz için önünüzde hiçbir engel yok. Ayrıca video prodüksiyon stajyeri olarak başlayıp daha sonra ilginizi çeken farklı bir departmanımızda staj yapmaya da devam edebilirsiniz.
Başvuru yaparken dikkat etmenizi istediğimiz en önemli şey Adobe Premiere ve Photoshop'la yaptığınız işlerden oluşan bir portfolyo linkini CV'nize koymanız. Üniversitede okuyan kişiler olduğunuz için sizden profesyonel şeyler beklemiyoruz. Okulda yaptığınız ödevlerden, projelerden veya şahsi olarak açtığınız bir YouTube kanalı, Instagram hesabı linki de olabilir. Bu programları kullanarak yaptığınız video ve görselleri görmek istiyoruz. Portfolyo linki olmayan CV'leri değerlendirmeye alamayacağımızı da belirtmek istiyorum.
İkinci olarak anlatsin.com bir ajans değil start-up. Yani bir video prodüksiyon ajansında veya reklam ajansında değil bir start-up'ta staj yapacaksınız.
Üçüncü olarak ise başvuru yapmadan önce sitemizdeki kurumsal şirketlerin videolarına ve sosyal medya hesaplarımızdaki tasarımlara bakmanızı öneririm.
Aradığımız özelliklerin başında üniversitenin 2. veya 3. sınıfında öğrenim görüyor olmanız geliyor.
Videoların kurgu ve montaj süreçlerini Adobe Premier ile gerçekleştiriyoruz ve Adobe Photoshop'la tasarımlar yapıyoruz. Dolayısıyla bu iki programı da orta düzeyde bilmenizi bekliyoruz.
Videoların çekim sürecinde ise DSLR makine kullanıyoruz. Iso-diyafram-enstantane gibi terimlerin ne olduğunu ve ne işe yaradığını biliyor olmanız önemli bir husus.
Bunların yanı sıra haftanın 2 günü, Impact Hub'ta bulunan ofisimizde birlikte çalışmak istiyoruz.
Video ve tasarımlarımızı MacOs işletim sistemli bilgisayarlar ile yapıyoruz. MacOs işletim sistemiyle haşır neşir olmanız ve İngilizce bilmeniz de sizi diğer adaylardan bir adım öne geçirecektir.
Görsel alanda ilerlemek istiyorsanız iletişim fakültesi içerisindeki en faydalı, en çok verim alacağınız bölüm bence kesinlikle görsel iletişim tasarımı. Tasarım ve tasarımcıların bundan bir 5-10 yıl sonra günümüzden daha fazla değer göreceğini düşünüyorum. Video alanında ise radyo, sinema, tv veya sinema, tv gibi bölümlerden daha faydalı olduğunu düşündüğüm bir bölüm.
Bence video alanında ilerlemek için iletişim fakültesindeki bir bölümde okumanız şart değil. Eğer gerçekten ilginiz, yeteneğiniz ve merakınız varsa kendinizi sosyal ve kültürel açıdan geliştirebileceğiniz bir bölüm okuyup internetteki sınırsız kaynakları kullanarak video alanında kendinizi geliştirebilirsiniz. RTS mezunu biri olarak geçmişe dönsem kesinlikle farklı alanlarda kendimi geliştirebileceğim bir bölüm okurdum. Felsefe, tarih, psikoloji, sosyoloji vs gibi bölümler buna örnek olabilir. Ama illa iletişim fakültesinde okumak istiyorum ve video, tasarım alanında ilerleyeceğim diyorsanız görsel iletişim tasarımı bölümünü tavsiye ederim.
Direkt olarak bir üniversite ismi veremem ama devlet üniversitesinde iletişim okumuş biri olarak eğer iletişim fakültesinde okunacaksa kesinlikle özel üniversitede okunması gerektiğini düşünüyorum. Devlet üniversitelerinin hem teknik ve sosyal olanakları hem sektörle işbirliği hem de akademik kadrolarının yetersiz olduğunu düşünüyorum.
İletişim fakültesinde okuyanlar veya mezun olanlar genel olarak iletişim okumaktan pişmandır. Ama illa iletişim fakültesinde okuyacağım diyorsanız dediğim gibi özel üniversite tercih edin. Hem dil hem sosyal çevre hem de teknik açıdan size birçok şey katacaktır. Yakın çevremden gördüğüm üzere bu konuda en iyi üniversiteler ise Bilgi, Bahçeşehir ve Kadir Has. Teknik olanaklar, dil eğitimi ve sektör ilişkisi bu üç üniversitenin de çok iyi. Devlet üniversitelerinden ise Anadolu Üniversitesi iletişim fakültesi diğer devlet üniversitelerine göre iyi olduğunu biliyorum. Yani en azından mezun olan arkadaşlarım seviyor ama Anadolu Üniversitesi'nin de Eskişehir'de olması ve sektörün %90'ı İstanbul'da olması nedeniyle Anadolu Üniversitesi'ni de önermem. Bu bölümde okuyacak kişilerin kesinlikle 3. ve 4. sınıfta ciddi manada staj yapması gerekiyor çünkü.
Bunlarla birlikte dünyanın en iyi üniversitesinde okusanız bile iş sizde bitiyor. Önemli olan imkanları kullanmanız ve kendinizi geliştirmeniz. İletişim fakültesindeki her bölüm için en geçerli kural kendinizi geliştirmeniz ve iyi bir portfolyo yapmanız.
Bilgi'den mezun iş bulamayan, Kocaeli'den mezun olup kendi ajansını kuran, Marmara'dan mezun olup ajans yöneten, Anadolu'dan mezun yurtdışında çalışan arkadaşlarım da var. İşin özünde her şey sizin isteğiniz ve çabanıza kalıyor. Devlet de okursanız ekstra bir çaba göstereceğinizi yine de unutmayın.
Açık konuşmak gerekirse kolay olmadı. Günde en az 8 saat soluksuz çalıştım. Genelde ise ortalama 10 saat çalıştım. 2 yıldır 8’den önce eve gittiğimi pek hatırlamıyorum. Zaten normalde 8 saat çalışılıyor diye düşünebilirsiniz. Ama genelde 8 saat çalışılan değil ofiste geçen zaman oluyor. Diziler, komikli videolar, klipler, haber siteleri, sosyal ağlar vs gibi yerlerde geçirilen süre bu 8 saatin minimum 3’te 1’ini kapsıyor. Benim bahsettiğim zaman dilimleri karşımda Adobe Premier açık, gerçekten çalıştığım süre.
Çalışmanın ötesinde kurgu - montaj yaparak çalışmanın birçok olumsuz yönü var. Mesela 2 yıldır çalışırken hiç müzik dinlemedim. Çünkü sürekli röportajları dinlemek zorundaydım. Günde 8-9 saat dikkatlice video izledikten sonra eve gidip bir dizi bir film hatta bir komikli video izlemeye takatim kalmadı. Ama bu işi mutsuz bir şekilde de yapmadım. Maslak’tan, Levent’ten vs geçerken bu kadar binada bu kadar kişi ne iş yapıyor sorusuna cevap buldum. Ayrıca Anlatsın olarak yaptığımız işin insanlara dokunduğunu görüyorum. Belki birçok gencin hayatı benim yaptığım videolar sayesinde, seçtiği okulla, bölümle, şirketle değişti. Yanlış bir üniversite ve bölüm tercihi yaptığını düşünen biri olarak bu durum beni mutlu ediyor açıkçası.
Bunlarla birlikte çok klasik bir söylem olacak ama yaptığımız iş gerçekten ekip işi. 7500 videonun kurgu-montajını tek başıma yapmış olsam da bu işin satışı, çekimin organize edilmesi, satış sonrası, platforma eklenmesi vs vs bir sürü süreç var. Yani aslında ekip arkadaşlarım çalıştıkça ben çalıştım, ben çalıştıkça arkadaşlarım daha çok çalıştı.
Son olarak ben çalışınca her şeyin olduğuna inanıyorum. 7500 değil 15000 video da yapılabilirdi. Düzenli, programlı, kazanılan paranın hakkı verilerek çalışılınca başarısız olma ihtimalinin olmadığını düşünüyorum. Birkaç yıl önce Kocaeli’ne gittiğimde her yerde “Çalışınca Oluyor” yazıyordu, çok hoşuma gitmişti. Başarının sırrı için afili cümlelere gerek yok. Gerçekten de çalışınca, çok çalışınca olduramayacağınız hiçbir şey yok. Bunu hem kendi tecrübelerimden hem de yaptığım 7500 videodaki kişilerin anlattıklarından net olarak söyleyebilirim.
RTS mezunları birçok farklı sektörde çalıştıkları için maaş skalası da bu yüzden epey bir değişkenlik gösterir. Bölümden mezun arkadaşlarım radyo, televizyon, sinema, dergi, gazete, reklam ve kurumsal şirketlerde farklı pozisyonlarda çalışıyor. Bu sektörlerde kendi içinde alanlara ayrıldığı gibi alanlar içerisinde de bir çok farklı bölüme ayrılıyor ve hepsinin maaşları çok farklı düzeylerde aslında.
Net bilgi vermek gerekirse örneğin dizi sektöründe aylık net maaş yoktur. Dizi sektöründe çalışan kişiler haftalık olarak çalışırlar. Haftalık aldıkları ücrete kaşe denir. Herhangi bir dizi setinde reji, kamera, prodüksiyon, ses, ışık, sanat, kostüm gibi birçok grup bulunur. Bu gruplarda da farklı pozisyonlarda kişiler çalışır. En yüksek kaşeyi doğal olarak yönetmen alır. Yönetmenin kaşeleri de prodüksiyonun büyüklüğüne ve yönetmenin ismine göre çok değişkenlik gösterir. Şahsen haftalık 25 bin tl kaşesi olan yönetmenler duymuştum. Reji grubunda son asistan olarak başlayacak bir kişi bildiğim kadarıyla haftalık 500 ila 750 tl gibi bir ücretle başlar. Reji grubunda çalışan kişiler herhangi bir şirkete vs bağlı çalışmaz genelde freelance gibidir. Kamera grubunda ise en yüksek ücreti görüntü yönetmeni alır. Görüntü yönetmenleri de yine yönetmenler gibi yüksek ücretlere çalışırlar. Görüntü yönetmenin altında focus puller, kamera operatörü, kamera asistanı, dit gibi pozisyonlar vardır. Görüntü yönetmeni, focus puller, kamera operatörü reji ekibindekiler gibi freelance gibi hiçbir şirkete bağlı çalışmaz. Kamera asistanı ve dit ise genelde kamera kiralama şirketlerine bağlı çalışır. Kamera operatörlerinin 1000-1500 tl arasında haftalık kaşesi olduğunu duymuştum çok net olmamakla birlikte. Reji grubunda kaliteli bir prime time dizide 1.asistan olarak çalışan bir tanıdığım haftalık 2.500 liraya kadar kaşesi olduğunu da biliyorum. Tüm bunlarla birlikte dizi sektöründe kazanılan paralar yüksektir ama çalışma koşulları da çok zordur. Genelde günde 15-18 saat çalışılır, izin günleri çok belli değil ve genelde haftada 1 gündür. Bu çalışma saatleri de çok esnektir. Gece saat 12de de set başlayabilir, sabah 4.30da da. İşin zorluğuyla orantılı olarak düşünüldüğünde ücretlerin düşük olduğu bile söylenebilir.
Sinema sektöründe de durum hemen hemen aynıdır. Genelde bir sinema filmi ülkemizde 6 ila 8 haftada çekilir. Dizideki grupların hepsi hatta işe göre daha fazlası sinema sektöründe de vardır. Sinemada da yine haftalık olarak çalışılır. Dizi ile sinemanın farkı ise sinema daha kısa sürelerde çekildiği ve daha profesyonel davranılması gerektiği için kaşeler dizi sektörüne göre 1.5 kat daha yüksektir. Tabi bu durumlar yine belirtmek isterim ki işin büyüklüğüne göre çok fazla değişkenlik gösterir.
Bir diğer sektör olan televizyonda ise yine bir çok pozisyon var. Televizyon kanalında çalışıyorsanız maaşla çalışıyor olursunuz. Özellikle haber kanallarının reji ekipleri sürekli yayın yaptıkları için çok güçlü olur. Burada da yönetmen, kameraman, resim seçici, kj operatörü, vtr operatörü, kurgucu, teknik yönetmen vs gibi bir çok pozisyon vardır. İsmen dizi ve sinemadaki pozisyonlarla aynı olsa da buradaki yönetmen ve kameramanların işlevleri çok farklıdır. Televizyondaki bir yönetmen veya kameraman dizi veya sinemada çalışamaz. Buradaki maaşları güncelde tam bilmemekle bundan 3-4 yıl öncesinde, vtr operatörü en düşük ücret alan kişiydi ve aylık maaşı asgari ücretin bir tık yukarısındaydı. Resim seçici ise 2,5-3 arası alıyordu. Teknik yönetmen de 3.5 gibi bir ücret alıyordu. Şu anda da bu durum çok değişkenlik göstermiyordur diye tahmin ediyorum.
Reklam sektörü ise prodüksiyon ajansları ve reklam ajansları olarak ayrılıyor. Reklam prodüksiyonda dizi ve sinemadaki aynı ekipler çalışır. Bu sektörde ise dizi ve sinemaya göre iki farklılık vardır. Reklam setleri işin büyüklüğüne göre değişmekle birlikte %90'ı set yani çekim 1 gün sürer. Reklam filmlerinin çekim öncesi uzun bir süreçtir. Genelde 2 hafta ön hazırlık yapılır akabinde 1 gün çekim olur. Reklam rejisinde çalışanlar genelde iş başına para alır. Ayda maksimum iki reklam çekiminde bulunurlar. Kamera, ses, ışık vs gibi diğer ekipler ise sadece set günü çalışırlar. Rejideki son asistan 2-3 yıl önce iş başı 1000 tl civarı bir ücret alırdı. Görüntü yönetmeni 4bin, yönetmen 7-8bin, focus puller 2.500 gibi ücretler alırdı. Tabii yine burdada işin büyüklüğüne göre çok fazla değişkenlik gösterir. 30bin alan yönetmen de var.
Reklam alanındaki diğer taraf da reklam ajanslarıdır. Reklam ajanslarında yazar, art director, grafiker, sosyal medya uzmanı, müşteri temsilcisi, stratejist, videographer vs gibi yine bir çok pozisyon vardır. Reklam sektöründe ajanslara göre maaşlar çok farklılık gösterir. Büyük ajanslarda maaşlar düşükken, küçük ajanslarda yüksektir. Bundan 2 yıl önce aynı pozisyonda farklı ajanslarda çalışan arkadaşlarımın maaşları arasında neredeyse 2 kat fark vardı. Ama genel bir şey söylemek gerekirse, sektörde pozisyondan bağımsız olarak giriş maaşları (yani 1-2 yıl tecrübeli) 2000-2500 tl arasında. Daha sonra yaratıcılığınızla orantılı olarak maaşınız çok değişkenlik gösteriyor.
Kendi şirketini kurup kapatmış, yıllardır onlarca girişim ve girişimci tanımış, onlarca kurumsal - kurumsal olmayan firmayla iş yapmış ve 2 yıldır bir girişimde çalışan biri olarak yaşadıklarımdan, gördüklerimden çıkardığım derslerden birkaç tavsiye vereceğim.
Öncelikle bir girişim kuran veya kurmaya kalkan herkes o sihirli fikre çok fazla takılıyor. Fikir 100 birimlik girişimciliğin bence %10u. Geri kalan %10u network, %29u çok çalışmak, %51i ise EKİP.
Ekip konusunu neredeyse her girişimci üstüne basa basa söyler. Klişe haline gelmiş bir şey olsa da, gerçekten bir girişimde en önemli şey ekip. Eskiden bana da ekip konusu saçma gelirdi, fikrin daha önemli olduğunu düşünürdüm ama yaşadıkça gördüm ki fikri, networkü, eğitimi çok sağlam kişiler-şirketler ekibi kaliteli olmadığı için battı.
Ekip nasıl kuracağız derseniz de bence iş hayatında 4 tip insan var.
1.si çok çalışmayı sevmeyen, işi para kazanmak için bir araç olarak görenler. Bu arkadaşlar belli saatler içinde işe gelir, kendilerine verilen işleri yavaş yavaş yapar evine gider. Bu tip insanları bence ekibinize almayın. Girişimcilik böyle bir şey değil. Bu kafadaysanız hiç girişimciliğe de bulaşmayın çünkü girişimcilik tabiri caizse “it gibi” çalışmayı gerektiriyor. Bu arada bu tip insanlar genelden aileden zengin ve ''kafası rahat'' olarak tabir edilen kişilerdir.
2.tip insan ise çok zeki ve yaratıcı olmayan ama belli bir uzmanlığı olup, çok çalışan kişilerdir. Bu tip insanlar girişimciliğin ruhuna uygun olarak “it gibi” çalışırlar. Aynı zamanda bu arkadaşlar birden fazla görev yapar ama teknik insanlar olduklarından yaratıcılık adına pek bir şey ortaya koyamazlar. Bu tip insanları bulursanız bence hemen ekibinize alın. İşinizi belli bir seviyede tutacak, çok çalışarak sizi ve ekibi motive edeceklerdir.
3.tip insansa hem “it gibi” çalışan hem de zeki olanlardır. Bu tip insanları bulmak çok zor hatta imkansız gibidir. Çünkü gelecek vaat eder ve sizin vereceğiniz maaşın kat be kat üstünü kazanacak potansiyeli vardır. Bu tip insanları bulursanız hemen ekibinize dahil edin ve hatta şirketinize ortak edin. Bu tip insanlar sağlam eğitimi olan, sağlam eğitimlerinden dolayı iyi bir network sahibi de kişilerdir. Girişiminizden çok para kazanmanız, exit yapmanız bu tipteki insanların ekibinizde bulunma sayısıyla doğru orantılıdır.
4.tip ise en tehlikeli olan tiptir. Bu tipteki insanlar zeki, iyi eğitimli, vizyon sahibi ama çalışmayan tiplerdir. Sizi etkiler, işe yön verir, kafa açar ama ekibe dahil ederseniz hele ortak yaparsanız maksimum 2 yıla batarsınız. Çalışmadığı için motivasyon düşürür, güven verir ama çalışmadığı için hiçbir şey yapmaz. Yeni kurulan bir girişimde çalışmayan kişi Steve Jobs bile olsa bence hemen o işten uzaklaştırılmalıdır. Çünkü girişimciyseniz “it gibi” çalışmalısınız.
Fikri buldunuz, ekibi kurdunuz asıl olaysa şimdi başlıyor. Linkedininize, kartvizitinize yazdığınız havalı titleların içini doldurmanız gerekecek çünkü artık siz bir yöneticisiniz. KDV nedir, gelir vergisi nedir, damga vergisi nedir, SGK primi nedir vs bunları bilmeniz gerekiyor. Mesela 2018 itibariyle kurucu olarak minimum 598 TL her ay Bağkur primi ödemeniz gerekiyor. Kestiğiniz her faturanın %18'ini kdv olarak, %20sini de gelir vergisi olarak devlete vermeniz gerekecek. Keza 2.500 TL net maaş vereceğiniz bir kişi çalıştırırsanız bunun şirketinize maliyeti aylık ortalama 4.500 TL olacak (yol-yemek hariç). Tabii normal şirketlerde bunun için bir kişi hatta bir departman çalışıyor ama bunları tek başınıza veya ortağınızla birlikte yapmanız gerekecek.
Bunla da kalmayacak ekibinizin motivasyonunu yüksek tutmanız gerekecek. Yemek kartına para yatmayacak size soracaklar, bilgisayar bozulacak size gelecekler. Ofisiniz varsa su bile bitse, bu işin sorumlusu olarak sizi görüp size soracaklar. Siz aynı anda normal bir şirkette 4-5 kişinin yapması gereken işleri tek başınıza yapacaksınız. Asıl olarak satışla veya ürünle ilgileniyorsanız bunun yanında bunlarla da ilgilenmeniz gerekecek. Yani dışardan görüldüğü gibi kendi işimin patronu olayım her gün sabahın köründe işe gitmeyeyim, emir almayayım, akşam istediğim saatte çıkayım, haftasonları çalışmayayım gibi hayalleriniz varsa bunları unutun. Emin olun bir şirkette çalışsanız, kendi işinizdekinden %50 daha az çalışacaksınız.
Tabii bunlarla da bitmedi. Bir de işin psikolojik boyutu var. Örneğin okuldan mezun olur olmaz kendi işinizi kurdunuz. Arkadaşlarınız muhtemelen en alt pozisyondan başladıkları için zorluk çekecekler. Siz onlara bakıp ne güzel kendi işimi kurdum vs diyeceksiniz. Şansınız da varsa hemen hemen aynı paraları da kazanacaksınız ama sizin şirketi büyütmeniz arkadaşlarınızın yükselmesinden daha zor olacak. Yıllar içerisinde arkadaşlarınız titlelarına title ekleyip yükselirken, maaşları artarken siz büyük ihtimalle bir süre aynı noktada kalacaksınız. Bu durumun da üzerinizde bir yerden sonra baskı oluşturma ihtimali yüksek.
Bir diğer konuda girişimci olmanın zamanlaması. Ülkemizde şöyle bir yanılgı var bence. Girişimcilik sanki üniversitede okuyan veya yeni mezun insanların yapması gereken bir şeymiş gibi lanse ediliyor. Sanki gençlerin oyun alanı gibi bir hava veriliyor. Arkadaşlar Türkiye'de yaşadığınızı unutmayın. Amerika'daki girişimleri kendinize rol model almayın. Üniversitede okuyorken girişimde bulunulabilir. Okuduğunuz için daha rahat hareket edebilirsiniz ama mezun olduktan sonra bu işe kalkışmamak bence daha mantıklı. Girip bir yerde çalışmak, kurumsal hayatı görmek, tecrübe edinmek size bir çok şey katacak. Diğer türlüsü sizi sudan çıkmış balığa döndürecek. Zaten ülkemizdeki büyük girişimlere ve girişimcilere baktığınızda -burada batmayanlardan, exit yapmış veya büyük yatırım almış olanlardan bahsediyorum- neredeyse hepsi büyük firmalarda çalışmış, tecrübe edinmiş ve otuzlu yaşlarında girişimci olmuş kişiler olduğunu göreceksiniz.
Bu konuda en basitinden şöyle düşünün, iyi bir fikriniz var ama iş hayatına dair hiçbir şey bilmiyorsunuz. Kime nasıl ulaşacağınızı, nasıl toplantı alacağınızı bile bilmiyorsunuz ve 22-23 yaşındasınız. 4-5 yıl profesyonel olarak iş hayatı içerisinde yeralırsanız, otuzlu yaşlarınıza doğru geldiğinizde bunların hepsini biliyor olursunuz. Gerçekten girişimci de biriyseniz networkünüzü genişletmiş olma ihtimaliniz de yüksek.
Tabii tüm bu zorlu tablonun yanında girişimcilik iş hayatında kendine güvenen herkesin denemesi gereken bir şeydir. Girişimcilik bir hayaldir ve bu hayale ortak olan kişilerle iş yapmanın hazzı bambaşka bir şeydir. Hiçbir yerde bu hazzı yaşayamazsınız. Fikriniz ve ekibiniz gerçekten sağlamsa günde 15 saat çalışmak ne sizi ne de ekip arkadaşlarınıza yormaz. İş hayatındaki dedikodular vs sizin çalıştığınız ortamda olmaz, huzurlu ve mutlu bir şekilde çalışırsınız. Bir de işleriniz gerçekten iyi giderse, -Türkiye şartlarında çok nadir de olsa exit yaparsanız veya çok iyi bir yatırım alırsanız- maddi ve manevi olarak, hayatta olduğunuz süre boyunca iş anlamında yaşayacağınız en büyük tatmini yaşarsınız. Birkaç paragraf önce bahsettiğim titlelarına title katan arkadaşlarınızın, büyük bir şirkette ceo olsalar dahi, hayatları boyunca kazanamadığı parayı kazanıp çok güzel bir hayat yaşayabilirsiniz.
Son olarak girişimcilik bence her zaman yeninin peşinde olmak, yeniyi yaratmaktır. Olan bir şeyi iyi şekilde uygulamak kurumsal firmaların veya kobilerin yapacağı iştir. Bu bağlamda siz son tavsiyem Türkiye'nin bence en yaratıcı reklam ajanslarından biri olan BLAB'ın kurucularından Taylan Yapıcı'nın yazdığı BLAB'ın kuruluş hikayesini okumanız olur. Gerçekten ilham verici, girişimci olmak isteyenlerin kesinlikle okuması gereken bir hikaye olduğunu düşünüyorum. Yazıya https://goo.gl/SH3Rq1 bu linkten ulaşabilirsiniz.
Öncelikle kurgu-montaj programları hakkında hiçbir bilginiz yoksa bir kursa gitmenizi tavsiye ederim. İstanbul'da yaşıyorsanız İsmek'in ücretsiz kurslarına bakabilirsiniz. Kursa gidecek bütçeniz yoksa Youtube'dan gerekli videoları izleyip temel bilgi edinebilirsiniz. Reklam ajanslarında çalışmak istiyorsanız Adobe Premiere televizyonlarda çalışmak isterseniz ise Avid ve Edius programlarını öğrenebilirsiniz. Eğer Apple kullanıcısıysanız ise bu programların yanında Final Cut'ı da öğrenebilirsiniz.