- Öğretim üyeleriyle sorunlarınızı paylaşabilirsiniz, ancak paylaşmakla kalırsınız genelde, geri dönüşler beklediğinizin tersine olur.
- Şehir olarak Manisa “öğrenci kenti” taslağından epey uzak. Arkadaşlarınızla takılabileceğiniz mekan sayısı çok az, olanlar da vasat mekanlar.
- Öğrenciler olarak da bir takım sorunlar yok değil. çoğunda “ben artık üniversite öğrencisiyim” fikri daha yerleşmemiş. Bazen liseli gibi davrananlar çıkıyor ve bu sandığınızdan daha sinir bozucu.
- Tıp fakültesinde okuyan her öğrencinin bir takım kompleksleri var. Bunu sevmiyorum. Rahat olmak lazım.
- Neredeyse 10 dakikada bir İzmir’e 30 dakikada varan otobüsler kalkıyor okuldan. Bu iyi bir şey. – 300 kişilik kimsenin kimseyi sallamadığı devasa amfiler yerine daha mütevazi 150 kişilik bir amfimiz var, dolayısıyla çok çabuk kaynaşıyor insanlar kampüs içerisinde.
Sanırım burada bir yanılgıya düştüm. “Mühendislik” yerine tıp yazarak kafa patlatmadan, sadece okuduğumu ezberleyerek güzel güzel sınıf geçmeyi ve iyi ve garanti bir meslek elde etme fikri ağır bastı. Kısacası soyut fikir üretmeye üşendim diyebilirim.
“Yeter artık senelerce çalıştığımız, biraz gezip tozalım, hayat denen bir şey var. Yeniliklere açık olmak lazım. Üniversite hayatı apayrı olacak benim adıma, gidebileceğim en uygun üniversite hem bana uygun öğretimi verecek, hem de beni sosyal ve mutlu bir insan yapacak, yeri geldiğinde sabaha kadar eğleneceğim”. Büyük çoğumuzun kafasındaki üniversite şablonu bu ve benzeri. Belki de şu aralar “ne kadar eğleneceğinizi” alacağınız eğitimden önde tutuyorsunuz. Bende öyleydi en azından. Bu yüzden sıralamama uygun olarak batı üniversitelerini tercih ettim. Bunların içinde de Manisa Celal Bayar Üniversitesi hem İzmir’e çok çok yakın oluşuyla en öne çıktı diyebilirim.