Evet, okulumu seviyorum.
Çünkü tamamen puanım oraya denk geldi diye. Aklıma yoktu ama seçenek belirince aslında kimyayı sevdiğimi, kimyada da başarılı olduğumu bu yüzden okumak isteyeceğime karar verdim. O nedenle kimya bölümünü seçtim. Üstelik iş olanaklarının çok geniş olması çok fazla farklı yöne yönelebilecek olmam da cazip geldi. Yara bandının yapışkanından tutun arabanızın lastiğine kadar, cupcake yapılan silikon kaplardan pedlerin içindeki jellere kadar her yerde kimyagerler ve kimya var.
Çünkü 1 numara bu okul yazmayın yazıyor formda, tabi ben de yazmayacağım zaten, yine de yazsam biraz olurdu bence, değil mi? Şaka bir yana, ben Boğaziçi Üniversitesini seçtim çünkü puanım öyle geldi. Elimdeki puanla İTÜ’de Kimya Mühendisi olacağıma Boğaziçi’nde Kimyager olurum dedim ve buraya geldim. Yine de neden bunu dedim? Okula dair çok bir bilgim yoktu, ama adından dolayı seçtim öncelikle. İkincisi, az kontenjan seçmece öğrenciler olması cazip geldi. Tahmin ediyorum ki okulda herhangi bir insanın sıralaması 30000′den aşağı değildir. Bunun de bir şekilde okulun çizgisini belirleyeceğine inandım.
İnsanların kafası rahat. Ters ters bakan olmaz, amuda kalkıp yürümeye kalksan en fazla 3sn dikkat toplayabilirsin herhalde. Ayrıca özgürlükçü bir ortamı destekliyor, siyasi düşünce, etnik köken, dini inanış ya da cinsel yönelim gibi tüm konuların bu üniversitede özgürce ifade edilebildiğini ve sınırlanmanın olmadığını gördüm. Okulun insanın içini açan kampüsünü, kampüsün insanda uyandırdığı gurur ve mutluluk duygusunu bir kenara bırakırsak, öğrenci kulüpleri açısından da geniş seçenekler sunması öğrenci için cezbedici oluyor. Bir de az kontenjan dolayısıyla çok farklı bölümlerden çok farklı insanlarla tanışmak mümkün oluyor ya da bölüm içerisinde gruplaşmalar olmuyor, herkes birbiriyle yardımlaşabiliyor. Ayrıca büyük kütüphanesi, boş zamanınızda gidip film izleme ya da plak dinleme olanağı sunması da “student friendly” bir okul yapıyor. Diğer yandan da hocaların eğitimlerine baktığımızda alelade bir hocanın bile Harvard, Yale gibi yerlerde doktorasını tamamlamış olabilmesi, ödülleri olması, kısaca eğitim kadrosu sevdiğim yönlerinden. 0 ingilizce eğitim uygulanmasıyla yabancı kaynaklardan da (Örn: Yale ya da MIT gibi) dersin takibini mümkün kılıyor. “Music Appreciation” “Introduction to Filmography” “Humanity” “Sculpture” gibi insanın ilgi alanına öre yönelebileceği dersler sunması da ayrı bir güzel. He bir de, baya parti filan yapıyor bu okul, benim ilgimi çekmez ama hoş şeyler yapıyor. Bir de spring break’te herkes magic break adı altında Antalya’ya filan gidiyor. Sosyal bir okul kısaca.
Çok zor oluşunu cidden hiç mi hiç sevmiyorum. Bunu bin defa dedim, bin defa daha diyebilirim. Mat – 2 bölümünde 30 soru içerisinde 26,75 net yapmış bir insanın, aynı konuları kapsayan (limit türev integral) Calculus I dersini 3 defada anca geçebilmesi bu okulun öğrenciyi cidden zorladığının ve öğretmeden de bırakmadığının ispatıdır bana kalırsa. Ayrıca kayıt döneminde ders seçmekteki muazzam sıkıntımız, sistemin kilitlenmesi, derslerin hemen dolması, hocaların consent vermemesi gibi dertlerimiz de mevcut. Duyduğuma göre italyanca ve ispanyolca 101 dersler 3 dakikada doluyorlarmış. Okulumun çevresinin de hiç öğrenci dostu olmadığı için o konuda da pek memnun değilim. Mesela bir pilavcı olsa dışarda fena mı olurdu? :) Aşağımız Bebek, sağımız Etiler olunca çok öğrenci semtine dönüşememiş okulun çevresi. Bir de okul çevresinde evlerin 1000tl ve civarı oluşu, super dorm’un aylık 600tl oluşu gibi şeyler, bilhassa evden ayrılmayı zorlaştıran bu yüzden okula eksi puan olarak yazılabilecek şeyler.