Ben bursluyum. Dolayısıyla burslu olmayanlara biraz tembel gözüyle bakıyorum, bu önyargım çoğu zaman doğru çıkıyor ama burssuz olup zehir gibi olan öğrencilerle de tanıştım; sınıfta hep akıllı şeyler söyleyip projeleri orijinal olan. (Ama maalesef para veren öğrencilerin büyük bir kısmı gelecekte bir Sartre ya da Oppenheimer olmayacaklar. Tabii ben olur muyum o da ayrı.) Benim ailemin maddi durumu iyi, şanslıyım ben, ama öyle olmayıp burslu olanlar biraz ayrı takılıyorlar, dışlanıyorlar diyemem ama ötekileştiriyorlar: Tabii bunda kendi katkıları da var, sonuçta iki farklı kültür birbirinde ne bulur ki.
Ama dediğim gibi, istisnalar var ve sosyo-ekonomik sınıflar arası dikey geçişin bu kadar kolay olduğu bu çağda maddi durumun ne önemi kaldı ki? Artık zengin fabrikatör kız tamirci çırağa erkek hikayeleri fos; her bireyin kendini üniversite okuyup tekrar yaratma şansı var. Her şey sizin elinizde, kast sistemi yok Yeditepe'deki gibi burada. Komikseniz ve sosyalseniz ve hayata ve bölümünüze bir tutku besliyorsanız herkes sizi sever; öyle olmak gibi bir niyetiniz varsa tabii. Ama unutmayın, siz üniversiteye geyik yapmaya değil de gelecekte zengin ve ünlü ve başarılı bir birey olmak için gidiyorsunuz. Çok takılmayın zaten kantinlerde Starbucks'da, çok bir şey kaçırmazsınız.
Ha! İş imkanları: Fidye notu yazarlığı, entellektüel kapıcılık, az maaşa çalışan kambur editörlük... Ama- AMA!- disiplinliysen ve zekiysen ve meraklıysan oturursun kitap yazarsın ünlü olursun. Dergi kurarsın, yönetmen olursun, senaryo yazarı.. Bu bölümden mezun olunca ne yapacağın sana kalmış, ya batarsın ya zirveye çıkarsan; ama bölümlerinin çoğunun aksine sana zirveye çıkacak bilgiyi ve donanımı verir bu bölüm.
Uzun trafik mesafeleri, gittikçe artan muhafazakar hoşgörüsüz nüfus, pahalı kiralar
Bunu söylemeye gerek yok herhalde: İstanbul dünyanın en güzel şehri.
Okul restoranlarında alkolün yasaklanması.
Yemeklerin pahalılığı. (Santral için geçerli)
Bazen havalı gözükmeye çalışırken özenti gözüken öğrenciler.
Bazı öğretim üyelerinin bıkkınlığı. (Bizim bölümde)
Derslerine pek de ilgi göstermeyen, düşük puanla giriş yapmış olup bitirmek için okuyan sınıf arkadaşları.
Amerikalılar satın aldıktan sonra ticarethaneye dönüşmüş olması.
Artık müzik festivallerinin yapılmayacak olması.
Santral kampusu.
Sınıflardaki serbest iletişim kültürü.
Bülent Somay.
Nazan Aksoy.
Güzel mimari.
Çimenler.
Santral'in yazın çok güzel bir yer olması.
enerji müzesi. (Gördüğünüz gibi kampusu çok seviyorum.)
Güzel kütüphane.
Hatırladığımdan beri kitap okuyorum, ve kitap okumak beni her zaman mutlu etmiştir. Dolayısıyla okuduğum kitaplardan aldığım zevki başkalarına veren bir yazar olmak istiyorum, dolayısıyla edebiyatı seçtim. Gerçi iyi bir yazar her bölümden çıkar, ve bana kalsa hiç okumayıp dünyayı gezerdim, ama annemi üzmemek için bir bölüm seçmem gerekti; bu da en kafama yatanıydı.
Koç Üniversitesi'nde 3 sene Endüstri mühendisliği okuduktan sonra çok sıkıldığıma karar verip okulu bıraktım ve tekrar ÖSS'ye girdim. Kitap okumaya olan derin tutkumdan dolayı Karşılaştırmalı Edebiyat okumaya karar verdim; bu bölüme girebilmek için gerekli klasmanda Türkiye 79.'su olduğum için istediğim okula girebilirdim Türkiye'deki. Boğaziçi ve Bilgi arasında kaldım; çünkü Boğaziçi Boğaziçi ve Bilgi'de Murat Belge'nin önderliğinde çok entellektüel bir kadro toplanmıştı. İki okulun öğretim görevlileriyle konuştuktan sonra ve bölümlerde okuyanlara soruşturduktan sonra Boğaziçi'nin beklentilerimi karşılamayacağına karar verdim akademik anlamda ve Bilgi'yi seçtim.