Aslında sanırım yine bu bölümü ve bu okulu seçerdim. Bana kattıklarından memnunum. Sıkıcı ders kitapları olsa üniversiteyi söylene söylene okuyabilirdim. Bense hep keyif alarak okudum. Okul olarak da devlet olması bana çok hitap ediyordu. Rahattı yani, hoca başında beklemiyordu. En azından her zaman. Sana kalmış, malzeme burada, ister kullan, ister git takıl kafanı yaşa, rahatsın.
Başka seçebilecek olduğum bölümler, benzer olarak görsel iletişim tasarımı olabilirdi. Bu da bana kendimi ifadede bir çok olanak sunuyor ve kendimi geliştirmeme alan sağlıyor. Epey geniş bir alanda çalışma imkanına kapı açıyor.
Daha farklı olarak çocuk gelişimi, psikoloji, sanat terapisi vb ilgimi çeken konular olduğundan bunlara eğilebilirdim. Ama sanmıyorum ya aslında, temelini tasarımla atmış olmak daha güzel gibi. Yaratıcılık en çok gençken kaynıyor.
Trafik, mesafeler, kalabalık... Özellikle İstanbul dışından gelenler için bence en çarpıcı şeylerden biri İstanbul insanına alışmak. İstanbul'da insanlar insana daha az önem verebiliyor. Birbirini pek de umursamamak burada doğal. İlişkiler daha yüzeysel, yaşam daha hızlı, tüketim daha fazla... Sosyal açıdan bu bir sarsıntı yaratabilir başta. Veya en azından şaşkınlık. Şehir insanın ruhunu da emebiliyor, motive de edebiliyor. Dengesiz bir sevgili gibi. Kişinin şehirle ilişkisine, kendiyle ilişkisine bağlı durumlar bunlar.
İnanılmaz fazla kültürel etkinlik var. Tiyatrolar, film, sanat, müzik festivalleri, sergileri, bienaller..... Çevre, çeşitlilik, bunlar hep artı. Kendini keşfetmek için sonsuz olasılık, deneme alanı, bitmek tükenmek bilmeyen bir gelişim hali.
Endüstriyel tasarım yapar. Girer şirketlerin bünyesinde ürün tasarlayan ekibe katılır. İç mimarlığa eğilebilir. Reklam sektörüne atılabilir. Grafik tasarım yapanı çok. Daha öğrencilikten itibaren bu imkan var. Çok geniş olasılıklar aslında. Çatal bıçaktan arabaya, yata kadar her şey endüstriyel tasarım. Yani seri üretilen obje.Kişi ne yapmaktan hoşlanıyorsa o konuda kendi geliştirebilir. Ben de bilmiyorum açıkçası. Şahsen ben kendim serbest tasarımlar yaparak (mucit kafası) tescillerini almak, sonra da bu tescilleri üretici firmalara satmakla/lisans vermekle ilgileniyorum. Bu yaşam biçimime daha uygun geliyor.
İşin özünde konu, artık sen bir tasarımcısın. Neyi tasarlayacağını dahi tasarlayabilir, olmayan alanlar açabilirsin. Design-thinking denen olay her alanda bir ihtiyaç ve artı.
Çok geniş bir kapsamı var. Servis tasarımından makineler için kabuk tasarımına, hatta iç mimari ve mimarlığa dahi değinen projelerimiz oldu. Tasarımcı bakış açısı katıyor. Hayatta her alanda lazım olan bir yaklaşım bu. Eldeki olasılıkları görüp, ihtiyacı fark edip, sorun tespit etmek, bunu en verimi şekilde çözmek, çözümü estetik biçimde tasarlamak, tasarımı etkili biçimde sunmak... Tüm bu yetileri kazandırıyor. Ya da daha ziyade, kazanmanızı bekliyor. Bunlar da hangi alanda olursa olsun işe yarayan nitelikler. Mezun olunca sektöre atılan bir endüstriyel tasarımcı olmayabilirsiniz, ama ne alanda olursa olsun eğitim süresince iyi bir donanım edinmiş olacaksınızdır. Tabi bu kişinin kendi çabasına bağlı. Yoksa okul hiç bir şeyi zorla öğretmiyor.
Çok geniş olasılıklara kapı açan bir bölüm. Yaratıcılık taşıyorsanız buyurun. Sorun çözme yetileri gerektiriyor. Benim şahsi yaklaşımım tüketime hizmettense olmayanı tasarlayarak katkı sağlamaktı. Herkesin yaklaşımı farklı.
Bazen maslağa gitmek can sıkıcı olabiliyordu. Ben taşkışla ve çevresini seviyordum. Hem konum hem atmosfer hem de sosyal çevre olarak. Ama kütüphane ve ormanlık kampüs de maslağı güzel kılan şeyler. Yabana atmamak gerek.
Erasmus hemen hemen herkes yapıyor ve herkese hibe veriyor. Güzel okullarla işbirliği içinde bölümler.
Mümkün olduğunca bölümünüz dışında dersler de alarak özelikle diğer binaları da deneyimleyin.
Klüplere katılın, girişim eğitimleri vb faydalanın. Buraya burada olmayı seçerek girdiğinizi hatırlayın.
Evet. Hele taşkışla, bambaşka!
Güzel olasılıklar sunuyor. Kampüs ve binaları güzel. Ayrı ayrı yerlerde olmaları daha da güzel. Ama en sevdiğim, taş binaları olması. Bunun ruhu bambaşka bir şey, anlatılabilecek, hesaplanabilecek, mantığa sunulabilecek bir şey değil. Sadece hissi güzel. Yüksek tavanlar özgür düşünce için harika bilinçaltı alanı.
Prestiji var: Gerçekten söyleyince saygınlık uyandırıyor insanlarda, baştan iyi bir yere koyuyorlar, bu net görünüyor.
Mimarlık fakültesi çok güzel, yani taşkışla. İstanbul'da saklı bir bahçe gibi. Burada öğrenci lmak yaratıcılığın ve renklerin özgürce dans ettiği farklı bir boyutta olmak gibiydi. Aynı zamanda yer olarak da oldukça merkezi.
Hocalar ile öğrenciler arasında düzeyli bir saygı ilişkisi var. Oldukça ilham verici hocalar var. Bu bölümün kadrosu en genç kadro ve güzel şeyler yapmaya çabalıyorlar. İnanılmaz iyi bir tasarım eğitimi mi bilemem. Ama yeterince serbestlik olması benim için daha önemliydi. Üniversite bir keşif alanı, zamanı. Özel okullar biraz daha yakana yapışıyor sanırım.