Evet, okulumu seviyorum.
Çünkü alanının en iyi üniversitesi, kaliteli eğitimi, akademik kadrosu, iş bulma güvenliği, Ankara’da olması vs. değil. Onlar da var tabi ama asıl önemli faktör ÖSS’deki Türkiye sıralamam.
Sonuçlar açıklandı, yedi bininci olmuşum, istediğim okullar(Bilkent, Boğaziçi)ın mühendisliklerinin gelmeyeceğinin farkındayım. Oturdum, düşünüyorum, ne yazsam. Pamukkale Tıp tutuyor ama “tıp” işte, kim okuyacak o kadar yıl, o kadar notu kitabı. Zora gelemem ben. Mühendislik ve tıpı atınca geri kalan bölümler için hatırı sayılır bir derecem var artık elimde. Ben de bu yüzden diş hekimliği yazdım.
Bir kere tıp değilsiniz. Önünüzde çalışmanız için yığınla not yok. Günlerce sabahlamanıza da gerek kalmıyor haliyle. Kafanız rahat. Devam zorunluluğu var ama yerinize imza atacak birini bulduğunuz sürece okula gitmek zorunda değilsiniz. Boş vaktiniz bol, özellikle ikinci sınıfta. Diyeceksiniz ki ne boş adamsın azıcık okulunla ilgilen, ilk iki sene bölüm dersi çok az, temel tıp dersleri alınıyor ki tamamen gereksiz.
Biraz da Hacettepe’yi öveyim; kampüsten Kızılay’a yürüyerek 15 dakikada varabilirsiniz.
Etkinliği bol, ismi büyük olduğundan getirdiği konuklar gayet başarılı. Bahar şenlikleri daha çok başarılı.
Ev tutarken Hacettepe’de okuyorum demek de ayrı bi avantaj.
Vizeler lisedeki sınav sistemi gibi işliyor. Sınav bittikten sonra sıradaki dersin hocası gelip kendi dersini işliyor. Sınav haftası diye bir şey yok anlayacağınız. Tercih hakkı sunsalardı ben yine bu sistemi tercih ederdim, o ayrı.
Okul geç açılıyor, geç kapanıyor. Kimi üniversitelerin yaz okulu biterken hala final döneminde oluyorsunuz. Sömestr tatili olayı biraz karışık, tatil var ama dönem finalinden önce.
Hastaneleri olan ve tam ortasından cadde geçen bir kampüse sahipsiniz ya da bir kampüse sahip değilsiniz, ikisinden biri işte.