Seçim aşamasında felsefeye dair sınırlı bir merakım olsa da, benim için daha çok ODTÜ’nün iyi bir okul olusuna dair kanaatim belirleyici oldu. Türkiye’deki eğitim sisteminin genel olarak kendi içinde her aşamada oldukça sorunlu olduğu aşikar. Üniversiteler de bu sistemin parçaları olarak mevcut problemli halden nasipleniyorlar. Ancak gene de belli üniversitelerin görece daha pozitif koşullar yarattığı da inkar edilemez bir gerçek. ODTU de benim için bu okullardan biri. Kurulu bir düzeninin olması, oldukça donanımlı ve olanakları fazla bir kampuse sahip oluşu, İngilizce eğitim vermesi, yurt kapasitesinin güçlü olusu, kültürel ortamının canlılığı gibi öğeler tercihimde belirleyici oldu diyebilirim.
Türkiye’nin farklı üniversitelerinden tanıdığım insanların anlattıklarından edinmiş olduğum izlenime göre felsefe bölümüne girenler, belli istisnalar dışında, genelde bir üst bolüme giremeyen insanlardan oluşuyor. Benim için de bu durum geçerli. Ancak eğer felsefeyi öğrenciye sevdirebilecek beceriye ve birikime sahip hocalarla karşılaşılırsa bu başlardaki negatif tablo kısa surede değişiyor ve felsefeyle girişilen çok özel bir iliksi turu kendisini yavaş yavaş hissettiriyor. Türkiye’deki felsefe bölümlerinin pek çoğu için temel sorun olduğunu düşündüğüm nitelikli, felsefeyi seven ve hissederek anlatan hoca yokluğu hali, ODTU Felsefe Bölümü’nde belli hocaların değerli çabaları sayesinde yok diyebilirim. Altını çiziyorum, bu bahsim hocaların tamamı için geçerli değil. Zaten böyle bir bolum de Türkiye’de yok. Kütüphane, yabancı dil, ikinci bir dil öğrenme olanağı, kampus olanakları gibi nesnel kriterlerin katkısı elbette ki önemli ve belirleyici, ancak özellikle felsefe gibi, pratik tekabuliyet sorunu yasayan (ki bu sorun Türkiye gibi bir ülkede oldukça ağır bir bicimde yaşanıyor) bir bolum için hocaların niteliği büyük bir önem arz ediyor. Su anda felsefe doktorama yurt dışında severek devam ediyor ve bir şekilde felsefeye bulaşmış olmayı hayatimin en güzel tesadüflerinden biri (belki de en güzeli) olarak görüyorsam, bunu ODTÜ’deki belli hocaların bu isi bana sevdirmesine borçluyum.
Hocalarımızla çimlerde şarap içip ders yapmak, yurtlarda ve bolümde donen gırla geyik, Devrim Stadyumu’nda Naz Gıda menseli biraları hunharca tüketmek, kütüphanesi, ormanı, Türkiye’nin çok farklı yerlerinden gelen insanlarla karsılaşma imkanı.
İlk aklıma gelen şey yemekhanesidir. Hala öyle mi bilmiyorum ama benim zamanımda özel olmayan ana yemekhanedeki yemekler rezildi. Farklı sebeplerden dolayı bizzat kendim 14 kez (saka değil) şikayette bulunmuştum. Buna ek olarak, son dönemlerde belli icraatlarıyla güya slogan edinmiş olduğu belli değerlere ters düşmesi.
Evet, okulumu seviyorum.