Ulaşım. Tek hat olan otobüsler, kampüste kalmayan öğrenciler için işkence oluyor. Klasik şeyler bende de var: öğrenci işlerinin yavaşlığı, genel bürokrasideki sorunlar. Bir de merkeze biraz uzak olması benim canımı sıkan bir başka durum. En merkezi yer olan Kızılay’a bile 35-40 dakikada varıyoruz. Bunların dışında bir sorunum yok okulumla. Havuz olmamasını dert etmiyorum, Antalya’da yaşadığım için zaten denizle iç içeyim, havuzdan da nefret ederim. :)
Hacettepe’nin en sevdiğim yanlarından birisi doğayla başbaşa bir kampüsünün olmasıdır. Beytepe Kampüsü ciddi anlamda öğrencilere verilmiş bir nimet. Ben üniversiteyi üniversite yapan etkenlerden birinin de kampüs üniversitesi olduğunu düşünüyorum. Farklı bölümlerden insanlarla tanışıp kaynaşmak ve sosyalleşmek bu sayede daha kolay oluyor. Ayırca bize sağladığı kaliteli ve uygun fiyatlı yurtlar da hoşuma gidiyor.
Bölümümün akademisyenleri de sevdiğim başka bir yön. Hiçbirinin bize kapıları kapalı değil ve aklımıza takılan şeyleri sormakta hiç çekinmiyoruz. Hepsinin alanında uzman olması ve yurtdışı deneyimi olması da bizim vizyonumuzu geliştiren başka bir unsur.
Kütüphanenin haftaiçi 24 saat açık olması da bizi sınav dönemlerinde kurtarıyor diyebilirim. Çoğu üniversitede bu imkan yoktur. Spor salonumuzu anlatmaya gerek yok, TBL de oynayan bir basketbol takımımız olduğu için salon her sene yenileniyor ve üniversite öğrencilerinin hizmetinde.
Öğrenci klüpleri de çok etkin olan Hacettepe, bu yönden de beni tatmin ediyor. Neredeyse her ilgi alanının bir klübü var ve çoğu da aktif. Söyleşiye getirilen kişiler Türkiye çapında ünlüler. Mesleki konferanslar ve söyleşiler de cabası tabi.
Yemek olanaklarının da uygun olduğunu düşünüyorum. 2 TL’ye 4 çeşit yemek yiyoruz(bazen kötü yemekler çıksa da öğrenci hali tabi, katlanıyoruz). Yemekhane dışında da birçok cafesi olan bir kampüste yaşamak da güzel bir şey. Çiğköfteciden hamburgerciye kadar her çeşit var. Ancak bu kafe ve restaurantlar öğlen vakti öğrenci sayısının çokluğundan kalabalık olabiliyor.
Aslında iktisat bölümünü seçmem sanırım ailemin bana küçükken bilinçaltından bu bölümü yerleştirmesinden kaynaklanıyor. :) Her ikisi de bankacı olduğu için sürekli evde ekonomi ve banka muhabbetlerinin dönmesi, babamın her gün dolar şu kadar olmuş, mark bu kadar yükselmiş(o zamanlar mark vardı), annemin ise kredi verdiği müşterisinin borcuna sadık kalmadığını anlatması vb. şeyler bir şekilde bilinçaltıma girmiş olmalı. :)
Şaka bir yana, iktisat bölümü eğer iyi değerlendirilirse birçok iş imkanı olan bir bölüm. Bankalardan tutun da, devletin üst kurumlarının çoğu iktisat mezunlarını alıyor. Bir de İİBF’lerdeki bilim olan tek programın iktisat olması, anlayamadığım bir şekilde beni bu bölüme çekti. Ayrıca matematiğin, hukuğun, sosyolojinin, felsefenin, psikolojinin harmanlanıp insanların ekonomik tutumlarıyla ilgili araştırma yapmak gibi bir düşünce de beni bu bölüme çeken etkenlerden.
Sınava hazırlanırken aklımda üç üniversite vardı: ODTÜ, Hacettepe ve Ankara Üniversitesi. Bu üç üniversitenin eşit ağırlık alanında eğitimlerinin iyi olması ve puanlarının makul olması beni onlara yönelten etkenlerden bazılarıydı. Lise son sınıfta üç üniversiteyi gezmiş ve çok beğenmiştim. Ayrıca şehir olarak Ankara bana çok cazip gelmişti. Nispeten küçük bir şehir(Antalya)den geleceğim için bana çok kalabalık ve pahalı olan İstanbul hiçbir zaman çekici gelmemişti.
Sınavlardan sonra puanlarım gelmişti, ODTÜ hariç istediğim üniversitelere yerleşebiliyordum. Ankara ve Hacettepe arasında çok gelgit yaşadım ama gerek kampüs olanakları, gerek yurt olanakları, gerekse okuayacağım bölümün eğitim dilinin İngilizce olmasının bana çok avantaj sağlayacağını düşünmemden dolayı Hacettepe Üniversitesi’ni seçtim. Bu seçimimden dolayı da gayet mutluyum.
Evet, okulumu seviyorum.