Tıp Fakültesi, herkesin büyük umutlar ve hayaller ile geldikleri, 6 yıllık, uzun bir süreçtir. Bir süreç diyorum; çünkü gerçekten aşamalı olarak ilerler. Benim de dahil olduğum Ege Tıp ve diğer pek çok tıp fakültesinde bu olduğu gibi, 1.sınıfta anatomi, biyokimya, histoloji gibi temel bilimler ile başlarsınız. Anatomi terimleri ile ‘yeni bir dil’ öğrenirsiniz. Biyokimyada sıkıcı dersler sizi hayattan bezdirir. Histoloji pratiklerinde mikroskoba bakıp onu resim defterine çizersiniz, boyama kalemleri de vardır tabii... Daha bunlara yeni alışıyorken fizyoloji ve patoloji gelir. Özellikle 3.sınıfta patolojinin hayatınıza tam olarak yerleşmesi ile hekim gibi düşünmeye de başlarsınız biraz. Sonra stajyer olursunuz. İnsanın ömründen ömür götüren Dahiliye stajını verdiniz mi, tıp bitmiş demektir zaten. Sonra da bir son yıl vardır ki, internlük... emeğinizin değerinin hiçbir zaman tam olarak bilinmediği, koşuşturma ve Tus stresi ile geçen koca bir yıl... Özetle böyledir işte...
Her neyse.. Ben size tıp eğitiminden bahsettim ki, eğitimdeki zorlukları siz tahmin edebilin. Onlar aşılamayacak şeyler değil. Ben size işin internlük ve sonrası ile ilgili kısmından bahsetmek istiyorum:
Herkes Tıpa gelirken belli bir hayal ile gelir. (örneğin bu ablanız, BeyinCerrahı olmak istiyordu..) Bazıları cerrah olmak ister, bazıları öğretim üyesi... Mesela kimse “pratisyen” olmak istemez. Kimse “mecburi hizmet” düşünmez. Kimse Tus gibi (ki bu sınav 240 sorudan oluşur. Yaklaşık 200 tanesi hiç akıl yürütmeden sadece ezber ile yapılır. Geri kalan 40ı da zaten Japonya’da %1 oranında görünen nadir hastalıklar da dahil olmak üzere milyon tane hastalık ile ilgili) bir sınava mecbur olduğunu düşünmez. Ve ne olur? İnsanlar yorulur. O idealler, gelirken aklınızda olan cerrah olma fikri, araştırma isteği, merak tamamen kaybolur. Geriye sadece hayat yorgunluğu ve depresyon kalır.
Tıp’ın zorluğu okumakta değil. O an size zor gelecek, ama siz Zaten Çalışkan ve zeki çocuklarsınız, halledeceksiniz. Çok gezenler, çalışmak istemeyenler 1-2 sene sınıfta kalacak belki; ama eninde sonunda bitecek o okul. Ve geriye baktığınızda o kadar da zor olmadığını fark edeceksiniz. Ama bitirdikten sonra hayatınızdan bir şeylerin eksildiğini fark edeceksiniz. Gençlik yıllarınız ders çalışmakla geçmiş olacak. Mideniz içtiğiniz litrelerce kahve yüzünden reflü ile savaşırken, beyniniz de bir o kadar yanacak.
ama yine de Tıp okumak, doktor olmak hoşunuza gidecek. Çünkü bu bir çeşit bağımlılık...
Demek istediğim: okuyun! Tıp okuyun! Zorlukları araştırmayı bırakın. Çünkü zor, zor olmasa doktor yaparlar mı sonunda sizi Zaten? Değecek diye düşünün. Ömrünüzü bitirmeyin. Mutlu olun. Bakın hastaların size tavrından bahsetmedim bile. Çünkü Severseniz Sevilirsiniz. İnsanla uğraşılan yerlerde elbette sorunlu Kişiler olacak. Ama ne kadar ılımlı ve akıllı olursanız o kadar az sorun çıkar.
Sevgiler
Bu soruya yanıt verenlerin çoğu temelde 2 şey söyler. 1. Çok zor. 2. Düzenli çalısırsan yaparsın. Kardesim madem çok zor sen nasıl yapıyosun? Kendi yaptığın işi mi abartıyosun yoksa klasik yargıları söyleyip geçiştiriyo musun milleti? Diğerleride düzenli çalışırsan yaparsın diyor. E yani daha ne bekliyodun? Arkadaşlar sizi tatmin edecek bir cevap vereceğimi düsünüyorum. Üniversite dediğinde zaten hangi okulun hangi bölümü olursa olsun , mesleğe başlamadan bir önceki adımdır. Bu adımı atabilirsen mesleğe başlar rahat rahat para kazanırsın. E öyle rahat rahat para kazanmak kolay mı? Tabiki zorlanacaksın. Burdaki zorlanma seviyesini sen belirliyorsun. Çalışma stilinden tut , sınavda kopya çekmeye kadar yaptığın hersey belirler. İster mühendislik, ister işletme , ister hukuk , ister tıp. Hepsi bu sebeplerden ötürü belli bi zorluk içerir. Senin kendini bilip doğru çalışma stili kurman ve bunu uygulaman her okulu kolay yapacaktır. Nelere hazırlıklı olmak lazım sorusuna gelirsek, öncelikle sizin Tıp bölümünde kararlı olduğunuzu varsayarsak, düşük not almaya ama yılmamaya alışın. Her ay 1500-4000 sayfa slaytlık ders notlarına alışın. Sırf ders için dostluğunuzu hiçe sayabilecek dostlara alışın.