Ailem mali müşavir. Yalova'da bir büroları vardı. Ben de Yalova'da okurken, ilkokulda sabahçıyken öğlenleri çıkıp bizim büroya gidip faturaları tarih sırasına göre dizerek çalışmaya başladım. Aslında çalışma hayatıma değil. Bilgi Üniversitesi'nde uluslararası finans bölümünde okudum. Bölümümün iş hayatımda, dördüncü sınıftayken çok büyük faydalarını gördüm. Şu anda şirket ortaklarımızdan birinden Türk vergi sistemine dair bir ders aldım. Seçmeli ders aldıktan sonra ilgim daha da arttı; şirkete olan ilgim de arttı. Bu yüzden stajımı burada yaptım. Stajımı vergide yaptıktan sonra üç haftalık kısa bir stajda çok şey öğrendiğimi fark ettim. Staj derken, aslında çok fazla şey yapılmadığını bilirdim. Duyardım arkadaşlarımdan ama ben çok fazla şey yaptım. Burada, bir asistan olarak farklı olarak çok görülmediğimi gördüm. Hatta benden beklenenler listesini yaptığımda, bunları illa biri kontrol edilecektir diye düşünüyordum. Ama sonunda ekip şefi gelip birebir benimle bunları nasıl yaptığımı geçirdi. Bunlar aslında çok önemli şeyler. Burada staj yaptığınız zaman, firmada işin nasıl yapıldığına dair çok önemli bilgilere sahip oluyorsunuz. Denetimde aslında bölüm bölüm değerlendirmek gerekiyor. Denetim kariyerini önce bir asistanlıkla başlatmak lazım. Asistanken, denetimin aslında bütün yükünü asistanlar alıyor diyebilirim. Tamamen denetimin yapan tarafı olarak çalışıyorsunuz asistanlıkta. Asistanlığı bitirdiğim zaman şöyle düşünmüştüm: "Tamam, denetim bitti. Ben her şeyi yapabiliyorum artık. Acaba bundan sonra ne olacak?" Daha sonra sinyırlık (senyorluk) geliyor. Sinyır geldiği zaman, raporlamayı öğrenmeye başlıyorsunuz. Raporlama hakimiyeti ile birlikte denetimde artık biraz daha gözeten pozisyonunda oluyorsunuz. Takımı idare eden, takımın denetim yapış şeklini ve zamanlamasını ayarlayan bir seviyeye geliyorsunuz. Raporlamayı bitirdiğimde ve sinyırlığı bitirdiğimde, raporlama bitti. ARTIK PK ne KALDI? Denetimi yaptım, raporlama bitirdiğim zaman müdürlük geldi. Müdürlükte aslında farklı bir şeyler olduğunu çok zannetmiyordum. Ama şunu gördüm ki müdürlük aslında bambaşka bir nokta. Müdürlükte tamamen çerçeveyi siz belirliyorsunuz. Yani ne kadar elinizi taşın altına koymak istediğiniz, ne kadar potansiyeliniz olduğunu düşünüyorsanız, hepsini kullanma fırsatı müdürlükte var. Bence zaten PwC'nin en önemli özelliklerinden bir tanesi, sizin potansiyelinizi kullanmanıza izin vermesidir. Müdürlükte benim aklımda hep şu vardı: "Acaba ben akademik kariyer mi yapmalıydım?" Bu hep aklımda vardı. Şimdi, bugün müdürlüğümde, içimde olan eğitmeni keşfettim. Önce müşterilere eğitimlerle başladık; daha sonra şirket içindeki eğitimlerle devam ettim. Sonunda şu anda dört yıldır, aslında mezun olduğum okulda uluslararası finansal raporlama üzerine bir master programında ders veriyorum. PwC aslında benim bu ihtiyacımı karşılamış oldu. Sadece bu da değil; Türkiye'nin birçok önemli okulunda konu olarak gidip derslerimi anlatıyorum. Müdürlükte, bir başka ilgi alanım aslında insan kaynaklarının nasıl çalıştığını merak etmekti. bizim için işe alımlar çok önemli. Şirketimizde insan çok önemli. Konumuz insan; tamamen tüm varlığımız insana dayanıyor. Hatta çoğu yerde "insan kaynakları" yerine bize "hukuk" kapıılır ismi. Çünkü sermayesinin bizim şirketin insandır. Bu kadar yüklü alımların yapıldığı bir ortamda ben de olmak istedim. Müdürlüğün başında işe alımlara girdim. Çocukların kafalarındaki soruları yanıtlamak ve onları anlamak için üniversite ziyaretlerine başladık; insan kaynaklarıyla beraber derslere gittik. Biz onlara PwC'yi anlattık. Onların aklında neler olduğunu yanıtlamaya çalıştık, onlarla diyaloğumuzu koparmadık. Bu benim için çok önemliydi; üniversiteden kopmamak anlamında çok kıymetli. Bunun dışında, herkesin aklında mutlaka "Kendi işimi yapsam acaba nasıl olurdu?" gibi düşünceler vardır. Burada bir avantajınız var; müdürlüğünüzde size bir portföy veriliyor. Müşterilerinizden oluşan bu portföy tamamen sizde. Bu müşterilerin tüm ihtiyaçlarını analiz edip onlara karşılık verebilmek, onlara satışlar yapabilmek için aynı zamanda yeni müşteriler katabilmek için, kendi işletmeniz olsaydı, müşteri tarafında neler yapmanız gerekiyorsa, aynılarını burada da yapmanız bekleniyor sizden. Bu da aslında kendi portföyünüzü yönetmenin, kendi işinizi yapmanın hissini veriyor. O sorumluluğu burada size veriyorlar. Siz bu şirkette bir şeyleri daha iyi yapmak istediğiniz zaman, o inisiyatifi aldığınızda tamamen sonsuz bir destek görüyorsunuz. Ve bu destekle birlikte "Ben bunu daha iyi yapabilirim. Bunu şirket olarak daha iyi yapabiliriz." dediğinizde, ve onun desteğini gördüğünüzde, sonuçlarını aldığınızda, bu tatmin çok önemli oluyor sizin için. PwC'de kariyerin en güzel taraflarından bir tanesi de burada rahatlıkla hata yapabilmenizdir. Hata yapma lüksü var; "Ben aslında denetim düşünmüyormuşum," rahatlıkla diyebilirsiniz ikinci senenizde. Bu hiçbir zaman geç değildir. Sizin için "İki sene mi geçirdim? Üç sene mi geçirdim burada?" dediğinizde, aslında vergiyi merak ettiğinizi ya da danışmanlık istemiş olduğunuzu ya da hatta insan kaynaklarında olmak istediğinizi bile diyebilirsiniz. Şirket içerisinde bu tür geçişlerin sağlandığı bir ortamdasınız. PwC'nin aslında en sevdiğim özelliklerinden bir tanesi iyi bir iş adamı yetiştirmektir finans sektöründe. Hatta bunların yanı sıra sizin yaratıcılığınızı da besleyecek ve bunu cesaretlendirecek projeleri de vardır. En eğlencelerinden bir tanesi, benim katıldığım otuzuncu yıl sloganını arıyordu PwC. Bununla ilgili ben katıldım, çeşitli sloganlar gönderdim; bunların arasından bir tanesi seçildi. Karşılığında güzel bir iPad gibi bir ödülü oldu. Aynı zamanda, aslında iPad'den de ziyade, şirketin duvarlarında bir gün işe geldiğimde kendi resmimi ve altında sloganımın yazılı olduğunu gördüm. Bunlar benim için çok önemliydi. Hala şu an odamın önüne geçerken odama geçerken sloganımı görerek geçiyorum. İlk şirkete girdiğimiz zaman bizim için bir ilk katılanlar toplantısı yapılmıştı. O toplantıya Haluk Yalçın gelmişti; o zaman insan kaynakları lideriydi. Şöyle söylemişti: "Work hard, play hard." O zaman çok fazla anlayamamıştım. Work hard kısmını hep duyardık, onu biliyorduk ama play hard kısmını burada yaşadıktan sonra anladım. Ne kadar sıkı çalışıyorsak, bir o kadar da eğlenmeyi bilen insanlarla çalıştığımızı fark ettim.
Bu metin otomatik olarak oluşturulmuştur. Hataları bildirerek geliştirilmesine katkı sağlayabilirsiniz.