Şimdi aslında ben Türkiye’ye geçmeden önce daha çok beyaz eşya ve Türkiye'deki elektroniğine odaklanmıştım. Hani perakende deneyimini çok hissedemiyorduk. Çünkü uluslararası çalışırken, distribütöre daha çok satış yapıyorsunuz. Oradaki dağıtım kanalı ile daha çok iç içeyiz. Siz tabii ki işin bir parçasısınız ama birebir uygulayan kişi olmuyorsunuz. Dolayısıyla perakendecilik deneyimimi son iki senedir yoğun bir şekilde yaşıyorum. Tüketici elektroniği bir kere çok zevkli. Çünkü bu, yenilikçi bir konu. Beyaz eşya ise bir evin olmazsa olmazı ve her zaman vazgeçilmez olduğu için hayatımızda sürekli yer kaplıyor.
Mesela, mesleki bazı alışkanlıklarım var. Bir eve gittiğimde ilk baktığım şey beyaz eşyadır. Hemen bir göz kontrolü yapıyorum. Eğer bizim ürünümüz yoksa ya da varsa, hemen ürünle ilgili bir şeyler anlatıyorum. Dolayısıyla bence bu sektör hayatın çok içinde. O yüzden çok keyifli. Her zaman kendimi bir doktor gibi hissediyorum. Bazen gittiğim ortamlarda, “Benim fırınımda şunu nasıl daha iyi kullanırım?” veya “Bu üründe neler yapılabilir?” gibi sorular sorarak insanlara dokunuyor, onlara yardımcı oluyorum. Bu anlamda beni mutlu eden bir sektör.
Perakendecilik ise bambaşka bir deneyim. İki bin yedi yüz tane satış noktasının olduğu, beş yüz altmışın üzerinde servis noktasının bulunduğu bir ortamda mükemmel müşteri deneyimi sunabilmek için çalışmak müthiş bir deneyim ve büyük bir dinamizm gerektiriyor. Ana merkezde, saha ekiplerimizle birlikte çok fazla kontrol noktasının uyumunu sağlamak, bayilerimizle ilişkileri yönetmek gerçekten hem çok zor hem de çok keyifli bir iş. Çünkü bu, birebir size dokunan bir iş.
Bu metin otomatik olarak oluşturulmuştur. Hataları bildirerek geliştirilmesine katkı sağlayabilirsiniz.