İletişim sektöründe çalıştığım süre boyunca pek çok komik ve tuhaf şeyler başıma geldi ama hayatımda çok yer kaplayan, bu olayı yaşadığım kişiyle karşılaştığımda hala hatırlayıp birlikte güldüğümüz bir olay var.
Daha önce çalıştığım ajansta bir mecburiyetimiz vardı. Bir arada olduğumuz, kendileriyle tanışmasak bile bütün marka yöneticilerinin ve çalışanlarının yüzlerini ezberlemek zorundaydık çünkü bizde iletişim kazaları çok olduğu için onları gördüğümüzde tanımamız gerekiyordu. Mesela bir holdingin patronu davet verdiğinde patronu arayıp akşam davete gelip gelmediğini sorabiliyorlardıve bu tip şeyler çok yaşandığı için ajans ve müşteri ilişkileri açısından çok büyük bir kriz sebebi oluyordu. Dolayısıyla bu noktada temkinli olmak adına bizim böyle bir ödevimiz vardı.
Ben de çok yoğun bir dönemden sonra İstanbul dışında 500 kişilik bir toplantıya katıldım. O toplantının sponsoru olan yöneticilerden bir kafileyi ve gazeteci kafilesini karşılamak üzere o şehirdeki havalimanına gittim. Biz normalde birkaç gün önceden giderek salonu düzenleriz, ses sistemlerini kurgularız, davet listelerini gözden geçiririz ve onlar şehre indikten sonra şov başlar. Biz de o şov ekibini karşılamak için havalimanına gittik, benim elimde de yaka kartları vardı çünkü en junior elemandım. Elimdeki yaka kartlarını gelen gazetecilere ve yöneticilere dağıtmakla yükümlüydüm ve girişte de bir konuşma yapacaktım.Bizim işimizde her iş olduğu için ben o esnada bir rehberdim.
Elimde kartlarla beklerken bir adam koşarak otobüsün içine girdi ve en ön sıraya oturdu. En ön sıra müşterimiz olan firmanın VIP yöneticilerinin oturması için ayrılmıştı ve ben herhangi bir yöneticinin bu kadar tez canlı, hızlıca oturupetrafına bakan biri olmasını beklemiyordum çünkü genelde yöneticiler heyetlerle gezer ve yanında birkaç yardımcı olur. Bu kişi ise elini kolunu sallaya sallaya en ön sıraya oturdu ve ben onun kim olduğunu çözemedim. Ya yönetici ya da gazeteciydi ve her ikisinde de ters bir şey söylemem durumunda gerçekten kötü olurdu.
Herkes yavaş yavaş yerine oturmaya başlarken adam hiç yerinden kalkmadı, etrafındakilere selam verdi ve ben de otobüs hareket ederken kimseye soramadım ve kimsenin yerinden şikayetçi olmadığını gördüm. Onun hemen arkasında benim o zamanki patronum oturuyordu, bir yanlış yaparsam ondan da gelecek tepkiyi bekliyordum çünkü gözü sürekli benim üstümdeydi ve gönül rahatlığıyla pek ılımlı bir insan olmadığını söyleyebilirim. Ben de elimdeki yaka kartlarını dağıtmak üzere o otobüse ilk oturan kişinin karşısına geçerek,“Merhaba, ben Deniz! Şurada çalışıyorum, isminizi alabilirsem yaka kartınızı vereceğim.” dedim, o da “Sen beni tanımadın mı?” dedi. Ben de korktuğumun başıma geldiğini anladım çünkü aslında bu organizasyonun başındaki C levelyönetici oymuş ve hiç kimseyi tanımayıp onu tanısaydım hayatım o noktada bambaşka olabilirdi. Arkadaki patronumun da konuşmaya şahit olduğu için renk değiştirdiğini gördüm ve gerçekten o an işimin bittiğini düşündüm.
Biz birkaç gün önce oraya gittik ve onların kalacakları otelleri ayarladık. Bir butik otel vardı ve her odanın farklı özellikleri vardı. Bana daha önce bu yöneticinin özel bir zevkinden bahsettiler, ben de o zevke uygun bir oda seçtim. O odanın içinde o zevkiyle ilgili çok şey olmakla birlikte misafirlerini ağırlayacağı bir köşe de vardı. Ben de bunu hatırlayarak o an ajans başkanının elimdekileri alıp beni aşağı indireceğini düşündüm ve gemileri yakarak onun odasındaki şeylerden bahsettim ve adam bana inanamadı. Ben de biz buraya bunun için erken geldiğimizi, bunları araştırdığımızı, onun bu zevkinden haberdar olduğumu söyledim. O da onunla dalga geçtiğimi ve onu tanımadığım için beni lakayıt zannetti ve devamında da terbiyesizliğe vurduğumu zannedip bana inanmadı. Ben de otele çok yaklaştığımızı, odasına gittiğinde göreceğini söyledim. Herkes otele girdiğinde ben korkudan otobüsten inemedim. Herkes bana neyim olduğunu sordu ve ben hepsine tek tek teşekkür ederek bunun muhtemelen son seyahatim olduğunu söyledim. 15 dakika sonra yemeğe gitmek için herkes geri geldiğinde yönetici yine en öne oturdu ve “Senin elini sıkacağım, helal olsun. Dalga geçiyorsun sanmıştım.” dedi. Daha sonra patronuma dönerek “Kız fena dağıtıyor ama sonra güzel topluyor, iyi eleman bulmuşsun.” dedi. Ben de o an gerçek mi rüya mı olduğunu anlamadığım nadir anlardan birini yaşadım ve çok şaşkındım.
O yöneticiyle hala bir yerlerde karşılaşmaya devam ediyoruz, sosyal ağlarda da iletişimimiz var ve birbirimizi her gördüğümüzde bunu anıyoruz. O hala kendini nasıl tanımadığımı soruyor, ben de insanlık hali olduğunu söylüyorum ama iletişim sektöründe bazen bu insanlık hallerine hiç yer olmuyor ve unutulmayan izler bırakabiliyor.