Ben İstanbul Atatürk Fen Lisesi mezunuyum. Dolayısıyla Fen Lisesi’nde daha çok matematik, fizik yoğunluklu ve gerçekten laboratuvar ortamlarımızın olduğu güzel ortamlarda bulunmaa şanslarını yakaladım. Bu ortamlar bizi matematiğe, fiziğe, mühendisliğe doğru hep motive etti, ilgimi çekti. Her zaman bir şeyler keşfetmek ve bir şeyleri, bazı kompleksiteleri, zorlukları aştıktan sonra basitleştiriyor olmak. Yani zorluktan basite doğru gidiyor olmak. Bir mühendislik bakış açısıyla gelişimi takip etmek, yakalamak her zaman ilgi çekici geldi. ODTÜ okul olarak önemliydi. Elektrik Elektronik Mühendisliği’nde ise bir şeyler yaratır olmak, farklılık katmak ve geleceğe yönelik dizaynlarda bir parça olmak tat veriyordu bana. Elektrik Elektronik Mühendisliği bölümünde çip dizayn ettik. Farklı fonksiyonları yapan küçük otomasyonlar gerçekleştirdik. Proje çalışmalarımız, robotik çalışmalarımız oldu. Bunların hepsi tat veriyordu. Çünkü yoktan bir şeyleri planlamak, dizayn etmek, hatalarıyla da yüzleşmek. Yani başarmak kolay değildi hiçbir zaman. Hataları düzelterek ve pes etmeden sonuca doğru gidebiliyor olmak çok şey kattı. Elektrik Elektronik Mühendisliği ODTÜ’de zor bir bölümdür. Aynı zamanda kendi içinde müthiş zevk veren bir bölümdür. Çünkü pratikte deneyebileceğiniz laboratuvar ortamlarımız çok fazladır. Bilgi paylaşımı yapabileceğiniz kişiler hem kadro olarak, hem de öğrenci ekibi olarak çok güçlü ve sağlamdır. Dolayısıyla ODTÜ bana ne kattı diyorsanız öncelikle sanırım pes etmemeyi yani “Evet, illa ki bunun bir çözümü vardır.” diye düşünmeyi. Çalışkan olmak ve o analitik düşünce dediğimiz sihirli sözcüğü. Bunu klişe olarak almasın gençlerimiz. Gerçekten karmaşık ve yoğun, ve birçok faktörün içinde olduğu durumları olabildiğince basitleştirerek o kapıyı aralamak. Ben bunu ODTÜ Elektrik Elektronik’ten aldığımı düşünüyorum. Bunun önemli katkısı olduğunu düşünüyorum.