İstanbul Üniversitesi’nde 3. sınıftayım. 750 kişilik tıklım tıklım bir amfi hayal edin. Orada Uluslararası Siyasal İlişkiler Hocamız, Prof. Dr. Havva Tunç, sesini duyuramadığı için doğal olarak sinirlendi ve beni tanıdığı için serzenişte bulundu. Dedi ki; “Ya arkadaşlar! Gürkan’ı bir dinlesenize. Ne hikayelerle insanlar buralara geliyor. Siz de bu durumdasınız.” Bana bir anda dönerek; “Gürkan, hikayeni arkadaşlara anlatır mısın?” dedi. Kalktım. Yaş olarak etrafımdaki arkadaşlardan büyüğüm. 3-5 sene önce ben de onlar gibiydim. İdealisttim ve kafasına bir şey koyduğu zaman doğru olanın o olduğunu düşünürdüm. Bunu nasıl anlatabilirim diye düşündüm ve sınıfa dönerek şöyle bir soru sordum; “Burada hepiniz araba kullanmayı biliyor musunuz? Biliyorsunuz. Hiç arabaya bindiniz mi? Bindiniz kullanmayı bilmiyorsanız bile. Peki soru bir. Dikiz aynasına bakmadan, dikiz aynası olmadan arabayı kullanabilir misiniz? Elbet kaza yaparsınız. Peki sürekli dikiz aynasına bakarak arabayı kullanabilir misiniz? Yine kaza yaparsınız. Aslında mantık bu kadar basit.”
İnsan geçmişini dikiz aynası gibi kullanmalı. Yeri geldiği an bakmalı. Oradan tehdidi veya öğrendiklerini görüp yoluna devam etmeli. O yüzden diyorum; insan tercihleriyle yaşar. O an tercih ettikleriniz sizin için çok önemlidir ve ben hayatımda birkaç kez bu tercihi vermek zorunda kaldım. Hiçbirinde pişman olmadım. Bu cesareti herkesin göstermesini tavsiye ederim çünkü günün sonunda sevdiğiniz işi yapmaya başlayınca hayatınızdan monotonluk kalkıyor. Her şey yoluna giriyor. Belki çok klişe olacak ama gerçekten insanın sevdiği işi yapması gerekiyor çünkü potansiyelinize çok daha kolay ulaşabiliyorsunuz.
Bu soruya verilmiş 3 cevap daha var.