Ben 20 senedir bu bankada bizzat çalışmanın verdiği bir takım değişimleri çok net gözlemleyebiliyorum. ING kültürünü; değişime, çevikliğe, dijitale ve teknolojiye olan beklentileri arttırmaya yönelik çalışan, genç yeteneklerin oluşturduğu bir topluluk olarak görüyorum. Hatta Genel Müdürümüzün bir sözü var; “Aslında biz bankacılık lisansı olan bir teknoloji şirketiyiz.” dolayısıyla hiçbir zaman Türkiye’nin en büyük 5. bankası veya en büyük 3. bankası olacağız diye bir hedefimiz yok. Bizim hedefimiz; yaptığımız işi, yapmak istediğimiz şeyi en iyi şekilde yapabilmek, sektörde fark yaratabilmek, farklı uygulamalarla ve farklarla ortaya çıkabilmektir.
Çevik bir yapıdan bahsettik. Türk banka sektörüne baktığımız zaman şube ve çalışan sayısı olarak çok daha az sayıda insanla çalışıyoruz. Daha fazla dijitale, teknolojiye ve dataya yatırım yaptığımız için aslında birçok alanda robotları ve yapay zekayı kullanıyoruz. Üçüncü parti dediğimiz Teknosa, PTT gibi kanalları kullanarak oralarda etkin satışlar ve bankacılık yapmaya çalışıyoruz. Günün sonunda da daha az operasyonel maliyetlerin olduğu, daha fazla gelir arttırdığımız bir ortam yaratmaya çalışıyoruz.
Bu yüzden ING Bank Türkiye olarak neyi farklı yapabileceğimiz, dijital olarak neler yapabileceğimiz, klasik bankacılıktan ziyade start-up’lar ve fintech’lerle nasıl entegre olabileceğimiz, onlara nasıl bir ortam yaratabileceğimiz ve bankacılık sistemimizi değiştirip nasıl ses getirebileceğimiz üzerine çabalıyoruz.
Globalde de bu Think Forward Strategy olarak gözüküyor. “İleriyi düşün, şimdiden aksiyon al!” Bizim hedefimiz; Türkiye olarak hep daha ileriye gidebilmek, globalde Türkiye’nin sesini duyurabilmek ve burada yaptığımız çalışmaları orada anlatabilmektir. Örneklerini görüyoruz. Bugün Avusturya’nın mobil bankacılığını ve oradaki kredi sistemleriyle ilgili süreçleri Türkiye’deki mobil arkadaşlar yazıyor. Ayrıca biz Veri Bilimi Sertifika Programı’nı globalde anlattık ve inanılmaz bir etki yarattık. Yılın Oscarları dediğimiz ödül töreninde finale kalan proje olarak ses getirdik.
Biz Türkiye’de etkili olup globalde Türkiye’nin ve Türk’ün sesini duyurabilmek için çaba sarf ediyoruz. Birçok çalışanımızı ve yöneticimizi Amsterdam’a, Frankfurt’a, Viyana’ya gönderiyoruz. Bu da bizim için gurur kaynağı oluyor. Amsterdam’a toplantıya gittiğimde 6 kişiden 4 tanesinin Türk olduğunu görüyorum ve bu inanılmaz gurur veriyor, insanın tüylerini diken diken ediyor çünkü burada güzel şeyler oluyor. Avrupalıların gözünde Türkler; gerçekten vizyoner, stratejik düşünmeye hakim, tuttuğunu koparan, güçlüklerden yılmayan insanlardır. Türkiye’de yaşamak ve hayatını idame ettirmek zaten güçlüklerle mücadele etmek demektir. Bu onlara garip ama bize çok doğal geliyor. Bu yüzden oralarda çok başarılı olabiliyoruz.