Deterjan kategorisi aslında çok eski ve köklü bir sektör, 1800’lü yıllardan başlamış ve zaman içerisinde gelişmiş bir sektör. Ama bu gelişme içerisinde bir süre sonra yani ben bu işe başladığımda markalar arasındaki farklılaşmalar yok olmuş, herkesin tüketiciyle konuşma şekli bir anda aynı olmaya başlamıştı. Markamızı nasıl farklılaştırabiliriz, tüketiciyle nasıl gerçek anlamda ilişki kurabiliriz, nasıl gerçek anlamda onların ihtiyaçlarını anlayabiliriz diye Dünya genelinde bir ihtiyaç vardı. Türkiye’de ise durum daha da kötüydü çünkü bir kriz ortamı vardı, 2003 kriziyle birlikte bu farklılaşma ihtiyacı iyice artmaya başlamıştı çünkü tüm markalar hemen hemen aynı vaatlerde bulunuyordu. Biz de bize benzer ülkelerle, mesela Brezilya, bir araya geldik. Ne yapabiliriz diye düşünüp böyle bir fikirle çıktık ortaya. Bir deterjan markası için gerçekten hiç söylenmemiş bir şeydi. Biz bunu Türkiye’de nasıl hayata geçirebiliriz diye çalıştık, global bir fikirdi ama içi çok da dolu değildi. Bunun için 5-6 yıllık bir planlama yapıp basamak basamak tüketiciyle buluşturduğumuz bir süreçti. Benim için de gerçekten oldukça heyecanlı oldu, hem 40 yıllık Omo’yu bir değişim sürecine sokmak hem de fikrin globalle birlikte çalışılması açısından heyecanlı bir dönemdi.