Lipton Ice Tea gibi global bir markanın lokal iletişimini yaparken karşılaştığınız zorluklar neler?

Türkiye için özel iletişim çözümleri bulmak gerekiyor. Ancak, Diptonalisi bunu çok iyi başaran bir marka. Uzun yıllar önce, yani yaklaşık 2010'lardan beri yerel insanlarla, ünlü kişilerle çalışarak bu iletişim stratejilerinin tohumlarını atmaya başladılar. Örneğin, Yılmaz Vural gibi kampanyaları geçmişte dikkat çekti. Hatırlarsanız Sına da ilginç kampanyalara imza attı. Son üç dört yıldır ise iletişimimizde yerli unsurların payı ve dozu giderek artıyor.

Baktığınızda, bir Doruk kampanyamız vardı ve onun üzerine Türkiye'deki herkesin bildiği müziklerden biri olan "Lambaya Püf de" şarkısını Lipton'a uyarladık. Hayko Cepkin ile yaptığımız kampanya oldukça başarılı oldu ve bu yıl ikinci senesine devam ediyoruz. Yine, Hayko Cepkin'in yanına bir ömür boyu Karadenizli olarak bilinen Arpacıyı ekledik.

Bu seneki kampanyaya bakarsak, tamamen yerellik üzerine odaklandık. "Akdeniz Güneşi" ve "Karadeniz Rüzgarı" adını verdiğimiz iki ürün çıkardık. Bu ürünler gerçekten Akdeniz ve Karadeniz'den esinlenerek tasarlandı. Karadeniz'in çaylarıyla meşhur olduğu için Karadeniz Rüzgarı için çay tadı baskın bir ürün geliştirdik. Akdeniz Güneşi için ise Akdeniz'de çok bilinen Tunçgiller tadında bir içecek ürettik.

Bu iki ürünü de iki yerel ünlüyle yarıştırdık. Tüm kampanyamız, filmimiz ve konseptimiz yerellik üzerineydi. Sonuçlarını da iyi bir şekilde gözlemliyoruz. Markamızın sağlığını ölçümlediğimiz bazı KPR'ler var. Bu metrikler üzerinde yaptığımız değerlendirmelerde, Lipton'un samimi bir marka olması ve "bizden biri" gibi algılanmasıyla ilgili çok ciddi artışlar görüyoruz. Sevilme skorları önemli ölçüde artıyor. Bu yüzden iyi bir strateji geliştirdiğimizi düşünüyoruz.