Üniversite zamanlarında kendilerine sevgili bakacaklarına, işte Amerika'dan, oradan buradan sadece bu tişörtten beş yüz tane üretilmiş. Bir tanesi bende çünkü "special edition". Bilmiyorum, bu taşlarının peşinde koşacaklarına, üniversite zamanlarında ne kadar fazla farklı yerde çalışabiliyorlarsa, çalışsınlar. Ama bunun içinde McDonald's'da kasiyer olmaktan, Turkcell'de satış görevlisi olmaya, bir ajansta sosyal medya stajyeri olmaktan, bir markada bir şey olmaya kadar birçok farklı şeyi deneyimlemeleri gerekiyor. Çünkü eğitim sistemimiz pratiğe ve iş yaşamına odaklı bir eğitim sistemi değil. Sonuç olarak bu insanlar sudan çıkmış balığa dönüyorlar. Mezun olduklarında gerçekten ne yapacaklarını bilemez bir pozisyondalar. Çünkü üniversitede çok boş şeylerle uğraştıklarını gözlemliyorum. Üniversite öğrencileri, gerçekten çok fazla boş şeyle meşguller. Magazinle uğraşıyorlar yani. Ama benim kendi düşüncem, magazini bence hayatımı elime aldıktan sonra yapmalıyım. Yani bir konuda uzmanlaşmalıyım. Artık böyle bir düşünce yok gibi. Ama isterim ki yirmi beş yaşına geldiğinde, en azından basit de olsa bir konuda bir uzmanlığı olsun bir kişinin. O uzmanlık, hayatını eline almasını sağladığı noktada, ondan sonra gitsin magazin yapsın. Tamam, ama o noktaya gelene kadar kendini geliştirsin. Üniversiteden çok boş çıkıyorlar, maalesef. Yani staj defterini doldurmuşsun falan. Ben senin staj defterini doldurmak istemiyorum. Burada kendine bir şey katmanı istiyorum. Senin staj defterin beni hiç ilgilendirmiyor. Her sabah senin yüzüne baktığımda bir ay önce buraya geldiğinle bugün arasında bir fark görmek istiyorum. Görmedin mi kardeşim, yoluna git yani, benimle işin olmasın. Sevmiyorum çünkü, düşünsene; boş geldim, boş gideceğim. Robot musun sen ya? Sevmiyorum. Yani neden robot olasın ki? İşini yaparken hem eğlenmeyi, hem kendini geliştirmeyi, hem işini daha iyi yapmayı, hem sosyal yeteneklerini geliştirmeyi bence çok çok çok önemli. Bunun üzerine düşmen lazım. Ama birçok üniversiteden yeni mezun insan bunu yapmıyor. Üniversite öğrencilerini gözlemliyorum. Ben her sene mutlaka en az bir kere Anadolu Üniversitesi'nde konuşma yapıyorum. Beş senedir bu devam ediyor ve bir kere de konuşma yapmıyorum. Yani iki kere gidiyorum, birinde konuşma yapıyorum. Diğerinde de oradaki insanları, oradaki hocaları çok seviyorum. Anadolu Üniversitesi'nde gerçekten çok gönül bağım var ve gidiyorum, orada gözlemliyorum üniversite öğrencilerini. Sonuçta işimle de çok alakalı. Hayatımda gerçekten böyle bir şey yok. Türkiye'nin gerçekliğinde; sonuçta otuz dört yaşına geldim artık. Bizim zamanımızda üniversite dediği insanlar gerçekten bir şeylerin peşindeydi. Hayatını eline almanın peşindeydiler. Şu an hakikaten çok az görüyorum. Hayatını eline almanın peşinde olanlar, profesör olmak istiyor. Ne olacaksın? Profesör olunca bilmiyorum. Yani profesör olmaktan kastım şu: üniversiteyi harika bir notla bitireyim. Doktora mı yapayım? Master mı yapayım? İyi de bu ülkenin yüksek lisansa, MBA'ciye ihtiyacı yok ki. Bu ülkenin doktora ihtiyacı yok. Bu ülkenin mühendise ihtiyacı yok, işsiz bunların hepsi. Bu ülkenin öğretmene ihtiyacı var. Bunu biliyoruz. Ama bu ülkenin neye ihtiyacı var? Mühendise, doktora, avukata ihtiyacı yok. Her taraf avukat dolu işte. Tamam, artık bitti. Yeni bir şey yapın. Kendinizi geliştirmek için bir şey yapın. Girişimcilik gibi yaratıcı sektörler, bunlar çok güzel şeyler, ama yok. Bomboş bir anlayış. Gerçekten çok değerli insanlarda var, bunu da belirtmek gerek. Çıkıyorlar, size bakıyorum; çok değerli insanlarsınız. Kendinizi geliştirmişsiniz, genç yaşta şirket kurup iş yapıyorsunuz. Bunlar çok güzel şeyler. Ama herkes sizin gibi değil ve herkes o kültürü de öğrenmiyor. Hele ki İstanbul'dakiler, her şeyi biz biliyoruz havasında. Neyse ki, Ankara, Eskişehir, İzmir gibi Anadolu’nun başka yerleri bu konuda çok daha açık; bilgiye açıklar, çok iyi. Ama İstanbul'dakiler, burnundan kıl aldırmıyor. Yani on sekiz yaşında, on dokuz yaşında daha bilmediği şey yok. Sorsam ama gelse burada bir hafta geçirse, ağlaya ağlaya gider. Burada ağlaya ağlaya gider. Yani hani bana ne yaptırıyorlar diye. Hakikaten öyle. Dolayısıyla üniversite öğrencilerine ya da yeni mezunlara söyleyeceğim şey bu olurdu: boş olmasınlar, mazinin peşinde koşmasınlar; yani sevgili falan filan. Bunlar çok kolay şeyler. Bunlar işi bilince çok kolay. Yani işin bilmek, çok önemli. Uzmanlaşmak çok önemli. İşte, arkadaşlarım şu an bana gülüyor; herkes ama bu işte bile uzmanlaşmak çok önemli. Hiçbir çaba sarf etmeden etrafında sevgilileri barındırmak bile mümkün. Ama çok fazla çaba, çok fazla efor. Her işte yaptıkları gibi; gençlerin inanılmaz hızlı tükettikleri bir gerçeklik var. O gerçeklik magazinle çok iç içe gidiyor. Birbirine çok yakın. Yapmasınlar ya, biraz çalışsınlar. Yani gelsinler burada çalışsınlar, istekli olsunlar, gelsinler etkileşime girsinler, bize bir espri yapsınlar, biz bu espriyi çok zeki bulalım. Biz bu çocuğa aşık olalım, gelin burada çalışsınlar yani mümkünse. Ve bir de iyi görünsün, mümkünse. Evet, o da var. Onu da söyleyim; iyi görünsün. Yani yüzüne baktığımızda, estetik olarak iyi bir şey görelim karşımızda. Yani başka da bir şey istemem herhalde.
Bu metin otomatik olarak oluşturulmuştur. Hataları bildirerek geliştirilmesine katkı sağlayabilirsiniz.