Psikoterapi on sekiz yaştan başlar diye bir şey söyleyemem. Aslında sıfır yaşta travmatik bir geçmişe sahip bir çocuğa bile uygulanabiliyor. Tabii ki, psikoterapinin çok çeşitli alanları var. Freud'un yaptığı psikoanaliz var, bilişsel davranış terapisi var, birçok farklı yöntem mevcut. Özellikle sıfır yaşta çalışabilen birçok uzman da var; bunlar genellikle travmaya yönelik terapiler yapıyorlar. Dolayısıyla psikoterapi, hayatla beraber başlar ve insanın ölümüne kadar süren bir süreçtir. Bu süreçte kişi, kendini mutsuz hissettiği veya rahatsız olduğu durumu değiştirmek için adımlar atar.
Bir dönemler, bu sürecin sadece kişinin kendi kişiliğinin ve davranışlarının farkında olması, içgörü kazanması ve farkındalık geliştirmesi olarak tanımlandığı düşünülüyordu. Ancak ben bu sürecin daha karmaşık olduğuna inanıyorum. Evet, farkındalık ve içgörü çok önemli, fakat kişinin terapistle olan ilişkisinin de önemli bir yer tuttuğunu unutmamak gerekir. Bir terapistin danışanla kurduğu bağ, o bağlanmanın tekrar yapılandırılması, kişinin dışarıdaki ilişkileri açısından da büyük önem taşır. Çünkü dünya neresi olursa olsun, kurduğun ilişkilerin bir örüntüsü vardır.
Birçok insan, İstanbul'dan kaçınca ya da memlekete gidince her şeyin daha iyi olacağını düşünür. "Avrupa'da yaşasaydım çok daha farklı biri olurdum" gibi düşünceler bu bağlamda ortaya çıkar. Ancak bu tamamen tersine işleyen bir süreçtir. Sen kimsen, dünyanın neresinde olursan ol, aslında kurduğun hayatı yaşıyorsun. İnsanlar bunu fark etmiyorlar ve sıkıntılarını, üzüntülerini, kurdukları ilişkileri dışarıya yansıtıyorlar. Bazen bu sıkıntılar vücutlarına bile yansıyor. Örneğin, fibromiyalji gibi durumlarla karşılaşabiliyorlar.
Bu nedenle psikoterapi, kişinin hem kişiliğini hem de davranışlarını değiştirme süreci olarak önemli bir rol oynar. Kişi, günlük hayatında yaşadığı sıkıntıların artık katılaştığını fark ettiğinde, psikoterapiye başlama kararı alır.
Bu metin otomatik olarak oluşturulmuştur. Hataları bildirerek geliştirilmesine katkı sağlayabilirsiniz.