Ben çok meraklı biriyim. Yani sadece kendi konuma değil, herhangi bir şeye de ilgi duyarım. Burada "şurada şu kuş sabahları geliyor, burada ötüyor" deseler, o kuşu görmek için yolunu gözlerim. Bu bir merak. İkincisi ise, bir şey öğrendikten sonra o bilgiyi kendi kendime tatmin etme duygusu. Burada tatmin çok önemli. Bazı insanlar, örneğin, saçını başını yaptırmayıp rahat giyinerek alışverişten zevk alırken, kimisi yeni bir şeyler öğrenmek veya keşfetmekten keyif alır. O keşiflerin peşinde koşmaktan zevk alır.
Başka birisi de, öğrenip bir yere varmışsa ve bu başarılarıyla kendisine referans veriliyorsa, bu durumdan mutluluk duyar. Bunlar küçük zevkler, fakat biz buna ekonomide "psikolojik getiriler" diyoruz. Akademinin sadece finansal getirisi yoktur; maaş bir yanda, psikolojik getirisi de diğer yandadır. Mesela, size "hocam" denmesi, öğrencilerinizin size gözlerinin içine bakması, öğretmenler gününde aldığınız mesajlar... Bunlar hep böyle etkilere yol açar.
Bu durumu "Hadi bakalım, bunu paraya ölçün" dediklerinde, akademisyenlerin maaşlarının aslında özel sektörle başa baş gittiğini görebiliyoruz. Çünkü psikolojik getirilerin parasal değerini ölçmek çoğu zaman aklımıza gelmez. Ama bunun da bir keyfi var. Mesela, eve erken gitmek, dönem bitince zamanınızın size ait olması, yılda üç hafta izin peşinde koşmamak... Tüm bunların manevi bir kıymeti olduğu gibi, aynı zamanda parasal bir değeri de var. Bu konu benim araştırma konuma da girdiği için bunu da belirtmek istedim.
Bu metin otomatik olarak oluşturulmuştur. Hataları bildirerek geliştirilmesine katkı sağlayabilirsiniz.