Başarı için zeki olmak, deneyimli olmak ya da işte eşinin, dostunun, tanıdıklarının olması falan, bence şehir mitolojisi. Başarılı olmak için tek gereken şey, çok çalışmak. Ben Erhan Erkut, Mef Üniversitesi Rektör Yardımcısıyım. Eğitim hayatım Behruma İlkokulu'nda başladı, ardından Cengiz Topel İlkokulu'na devam ettim. Sonrasında İstanbul Erkek Lisesi, ardından Boğaziçi Üniversitesi'nde eğitim aldım ve Amerika'da doktora yaptım. Doktora sonrası yirmi yıl kadar Kanada'da öğretim üyeliği yaptım. Döndükten sonra Türkiye'de Bilkent Üniversitesi'nde dekanlık yaptım ve özel bir üniversitenin kurucu rektörü olarak görev aldım. Şu an Mef Üniversitesi'nde rektör yardımcısı, dekan ve Endüstri Mühendisliği bölüm başkanı olarak görev yapıyorum.
Endüstri mühendisini seçme sebebim çok derin bir sebep değil. Aslında babam mühendis olmam gerektiğini düşündü; ben de mühendislikler arasında mühendisliğe en az benzeyeni seçtim. Üçüncü sınıfa geldiğimde bu alanda bile ilerlemek istemediğimi fark ettim ve akademisyen olmak üzere yönümü değiştirdim. Bu kararımın ne kadar doğru bir meslek seçtiğimi gösterdi; çünkü maymun iştahlı birisi için ideal bir kombinasyondu. Hem akademisyen hem endüstri mühendisi olmak, sıkıldığım zaman projeden projeye geçerek benim için keyifliydi. Hayatımda hiçbir alanda iki veya üç yıldan fazla kalmadım. Bu açıdan bakıldığında tam bir Y kuşağı üyesiyim; yani sizler de böylesiniz, biliyorum. Dolayısıyla endüstri mühendisliği akademisyenliğini kuvvetle tavsiye ederim. Sıkıldığınızda sektörden sektöre, problemden probleme, kurumdan kuruma atlayabiliyorsunuz.
Doktoraya giderken, babam bana iki bin dört yüz dolar verdi. Doktora programını seçerken, tambursta olması benim için ön şarttı. Harcayacak toplam param iki bin dört yüz dolardı ve Amerika'da dört yüz doları ulaşıma gitti. Doktora süresi boyunca asistanlık yaparak Amerika'da hayatımı kazandım. Ailemden o iki bin doların dışında herhangi bir para almadım. Ailem hakkında konuşurken, ikinci eşimin benimle birlikte akademik çalışmalar yaptığını, makaleler yazdığını ve konferanslara katıldığını da söylemem gerekiyor; bana doğrudan katkısı oldu.
Çocuklarımın da çok ilginç katkıları oldu. Okuma yazma, hatta yürüme döneminden itibaren onların neyi nasıl, hangi hızla öğrendiğini izlemek, bir öğretmen için çok değerliydi. Onlara Excel ile modelleme öğretmeye başladım. Beş veya altı yaşlarındayken, küçük yaşta çocukların büyüklerin zor sandığı şeyleri ne kadar kolay öğrenebildiğini görmek, benim için çok ufuk açıcı oldu. Bir şeyin öğrenilemeyeceğini düşünmeyi bıraktım; bu tamamen bir mit. Kızlarımın son derece başarılı bilim insanı veya matematikçi olabileceğini, ben daha onlar beş yaşındayken fark ettim. Bunu kendilerine söyledim ama farklı yolları tercih ettiler. Büyük kızım tasarımcı olmak istiyor, görsel tasarımcı olmak ve ezilenlerin tarafında olmak istiyor, LGBT hakları savunucusu olmak istiyor. Küçük kızım ise bilime daha yakın ama yemekle ilgili bir şeyler yapmak istiyor; belki gıda bilimi alanına girecek ama aynı zamanda başarılı bir dansçı ve dans öğretmeni. İkisi de mühendislikten oldukça uzaklaştı diyebilirim. Bundan da gurur duyuyorum.
Çocuklara herhangi bir mesleği empoze etmeye çalışmadım ve kendi potansiyellerini keşfetmeleri için elimden geleni yaptım. İki alana yoğunlaşıyorum; bir tanesi eğitim, diğeri girişimcilik. Eğitimde bu iki alanın aslında ortak bir noktası var. Girişimcilerin eğitimde bir devrim yaratacağını düşünüyorum. Zaman içerisinde bilişim teknolojileri üzerinden üniversitelerin bir yaratıcı yıkım sürecinden geçmesini bekliyorum ve bunun benim ömrüm içinde olacağını düşünüyorum, yani önümüzdeki yirmi yirmi beş yıl içerisinde bunu göreceğimi düşünüyorum. Kariyerimin yarısında olduğumu düşünüyorum; otuz yıldır çalışıyorum. Bir otuz yıl daha çalışmayı umuyorum ve ikinci otuz yılda üniversite eğitiminin radikal bir şekilde değişeceğini düşünüyorum. Bunun tetikleyicilerinden biri olmak istiyorum, izleyicisi değil. Bunu da girişimcilikle birleştirmek istiyorum. Bilişim teknolojileri girişimcisi aracılığıyla eğitimin iş modelinin değiştirilmesine katkıda bulunmak istiyorum.
Girişimcilik konusunda çok fazla yerde konuştum ve yazdım. Çok kısaca özetlersem, sizlere verilen “asker memur ol, başka bir şey olma” şeklindeki beyin yıkamasını ne kadar erken kırarsanız, girişimciliğe o kadar daha hızlı atılabilirsiniz. Aslında girişimcilik sizin DNA'nızda var; herkes girişimci doğuyor. Sonrasında ise onlara memur olmayı ve itaati öğretirler. Ancak bunu kırıp köklerinize geri dönmek mümkün. Girişimci olmanız için en önemli nedeniniz aslında otonomi. Çünkü bizler otonomi yaratıklarıyız. Başkalarının verdiği emirleri uygulamak için bu dünyaya gelmedik. Otonominin dört boyutu var: Ne zaman yapacaksınız? Ne yapacaksınız? Kiminle yapacaksınız? Nasıl yapacaksınız? Bir kurumda çalıştığınızda bunların hepsini elinizden alıyorlar ve sizi bir robota çeviriyorlar. Bunun mutlu bir hayatla sonuçlanması mümkün değil. Ne kadar erken fark ederseniz, girişimciliğe o kadar erken başlarsınız. Otonominizi geri alırsınız ve bir robot yerine bir birey olursunuz. Daha mutlu olursunuz; dünyayı değiştirme potansiyelinizi görürsünüz ve bunu gerçekleştirirsiniz.
İlham veren insanlar arasında annemin, bana anaokulundan önce okuma yazma öğretmiş olmasını çok değerli buluyorum. Bu, sınıfın hep biraz önünde gitmemi sağladı. İlkokulda da ilk öğretmenim Nejat Tür Aslan'dı. İlham verenlerin çoğu kadın aslında. Türkiye’ye döndükten sonra yöneticilikte, bilmediğim bir şey yaparken tek başıma çalışmak istemedim ve sürekli destek almaya çalıştım; sonradan fark ettim ki hep kadınlardan destek aldım. Bilkent Üniversitesi’nde Dilek Önkal Hocam, Gülizger Hocam, Aslı Hocam benim gizli komitem gibiydiler. Önemli kararların hepsini onlara danıştım çünkü her seferinde farklı bir boyut getiriyorlar. Ben analitik mühendislik kafasıyla düşünüyorum; onlar ise yaptığım şeyin topluma olan etkilerini daha iyi analiz edebiliyorlardı. Böyle yaparsan, şöyle algılanabilir gibi bir bakış açısıyla, bütünsel düşünmeye teşvik ediyorlardı. Özel üniversitedeki iki rektör yardımcım da kadındı. Bu zenginleştirilmiş karar destek ortamında bulunmaktan büyük keyif aldım. Ve bütün yöneticilere mutlaka kadın mentör veya kadın danışmanla birlikte çalışmalarını öneriyorum. Çünkü erkeklerin düşünce yapısı kısıtlıdır; hepimizin limitasyonları var. Kadınların da limitasyonları var ama bu farklı bakış açıları bir araya geldiğinde mükemmel bir bütün ortaya çıkıyor. Bu nedenle kadınların daha fazla yönetim kurullarında olmaları gerektiğini ve daha fazla liderlik pozisyonları almaları gerektiğini düşünüyorum.
Başarı için zeki, deneyimli olmak ya da ilişkiler kurmak elbette önemlidir ama bunlar bir şehir efsanesi gibi. Başarılı olmak için gereken tek şey çok çalışmak, azimli olmak ve dünyanın size bir borcu olmadığının bilincinde olmaktır. Zekanın, deneyimin veya ilişkilerin rolünü reddetmiyorum ama bunların ön şart olduğunu düşünmüyorum. Kendimi çok sıradışı bir insan olarak görmüyorum; çok çalıştığımı söyleyebilirim, bunun dışında çok farklı bir şey değilim. Yurtdışında doktora yaptım, yirmi yıl yurt dışında öğretim üyeliği yaptım, birçok ödül aldım, makaleler yazdım ama benzer başarılara ulaşmanın herkes için mümkün olduğuna inanıyorum. Benim ulaştığım başarılar akademik başarılar oldu ama bir kısım tasarımcı olacak, bir kısım belki dans edecek ve onlarda kendi alanlarında başarılar elde edecektir.
Önemli olan, neyin sizi hareket ettirdiğini fark edip, bu hareket ettiren şey üzerinden dünyayı değiştirmek için harekete geçmektir. Ben yaptıysam, siz de yaparsınız; bu gayet net. Önemli olan, dünyada ne yaparak fark yaratmak istediğinize karar vermeniz ve ardından harekete geçmenizdir.
Bu metin otomatik olarak oluşturulmuştur. Hataları bildirerek geliştirilmesine katkı sağlayabilirsiniz.