Bizim sektörümüzü nasıl tanımladığınıza bağlı olarak arkadaşlara verebileceğim tavsiyeler değişir. Eğer sektörü gazetecilik ve dergicilik olarak tanımlarsanız, pek bulaşmamanızda fayda var diyebilirim. Şaka bir yana, aslında bunu şundan dolayı söylüyorum; çok meşakkatli bir iş ve büyük sorumluluk gerektiriyor. Ayrıca, eriştiği kitle açısından ya da karşılaştığı ezber bozucu etkiler anlamında da zorlanan bir endüstri bu. Bu noktayı böyle anlatayım ama biz kendimizi içerik sağlayıcı olarak görüyoruz. Böyle dediğimiz takdirde, çok daha geniş bir dünya önümüze açılıyor.
Hangi tarihten, hangi dönemden bahsediyor olursak olalım, içerik her zaman var olacak ve değerli olacak. Bundan üç bin yıl önce de içerik vardı. Öyle veya böyle yüz yıl önce de vardı. Bugün de var. Bin yıl sonra da olacak. Bunu hangi formatta sunduğunuz ve hangi kanaldan ilettiğiniz değişebilir. On yıl önce televizyondu, bugün sosyal medya, belki on yıl sonra telepati; ama belli bir süzgeçten geçirilmiş, şekillendirilmiş ve değeri garanti edilmiş içerik her zaman önemli olacak.
Bu nedenle, bence arkadaşlarım bizim sektörde çalışacaklarsa, içerik sağlayıcı olarak kendilerini görmeleri ve konumlandırmaları çok önemli. Bu da bizi belirli yetkinliklere götürüyor. Örneğin, içeriği kavramsallaştırabilme ve içeriği oluşturan yapıyı kurabilme becerisi çok kritik. Aslında her içeriğin bir akışı vardır. Bize ilkokulda giriş-gelişme-sonuç diye kompozisyon yazma metodolojileri öğretilir ya, bunun biraz daha üst seviyede kullanılan metodolojileri var. Bunları öğrenmek önemlidir.
İkincisi, içeriği verildiği kanala göre özelleştirmek önemlidir. Örneğin, Clayton Christensen'ın bizde on sekiz sayfa bir makale yazarak yıkıcı inovasyonu anlattığını düşünüyorsanız, ben onu muhtemelen sana okutamam. O on sekiz sayfayı okuyabilmek için heyecan duymuyorsanız, ne vaktiniz var ne de hevesiniz. Ama ben o makaleden üçer dakikalık bir explainer animasyonu oluşturup yıkıcı inovasyon nedir diye güzel ve öz bir şekilde anlatırsam, o zaman seni yakalayabiliyorum.
Bizde ustaların öğrettiği şöyle bir şey vardır: Bir manşet, bir insanın bir habere, bir makaleye veya başka bir içeriğe dikkatini çekmek için çok az zamanınız var. Öncelik manşettir; manşetle beş saniyede kişiyi yakalamanız gerekir. Eğer ikinci beş saniyesini size verirse, on üçüncü saniye için altındaki spotu iyi oluşturmalısınız. Ardından da otuz saniyelik bir giriş ve derdini anlatma kısmı olmalıdır. Yani kırk beş-elli saniye içerisinde o kişiye “Tamam, artık değerli olan zamanımı Serdar’ın makalesini okumak için biraz daha ayırabilirim” dedirtmeniz gerekiyor. Bu da tasarım, yaratıcılık, konulara hakimiyet ve kullandığınız mecranın ruhunu anlamakla alakalı bir şey.
O yüzden bunlara kafa yormalarını rica ediyorum arkadaşlardan. Bunun dışında, şu ana kadar hissettiğim olumsuz tarafları bir kenara bırakın; bir şey ortaya koyuyor olmak, birinin ortaya koyduğu bir şeyi okuyup ondan ilham alması, izleyip ilham alması ve bunu paylaşarak ilhamı yayması tatmini çok yüksek bir noktadır. O yüzden zorluğu göze alırsanız, bu işin kazancı manevi anlamda çok yüksektir. Maddi anlamda ne olduğuna dair yorum yapmayacağım.
Bu metin otomatik olarak oluşturulmuştur. Hataları bildirerek geliştirilmesine katkı sağlayabilirsiniz.