Greenpeace'ten sonra o kadar zor oldu ki, biraz önce konuşmamda da bahsettim. Hani hepimiz böyle büyük bir şekle yurt dışına gitmeye çalışıyoruz. "Hadi arkadaş, sen de kendini kurtardın." diye bir zihniyet var Türkiye'de, Türk gençliğinde. Aslında hayatımın üçte birini orada geçirdim ve o üçte biri gerçekten en zor olan dönemdi. Çok fazla savaşmam gerekti. Çünkü oranın vatandaşı değilsiniz, kendi ülkenizde de değilsiniz. Özellikle pazarlama ve iletişim alanında, negatif bir konumda olduğunuzu hissediyorsunuz.
Bu nedenle şöyle yaptım: Aklınıza gelebilecek herkesle bilgi mülakatı (information interview) formatında ilerledim. İnsanlara "Merhaba, ben Merve, sektör hakkında bilgi almaya çalışıyorum. Sizinle bir kahve içebilir miyim?" dedim. Hiçbir şey istemedim; ne iş istedim, ne staj istedim, ne başka bir şey. Sadece o insanın hayatını dinlemek istedim ve onlardan çok şey öğrendim. Bu şekilde yaptığınızda, aslında insanlar size daha sıcak bakıyorlar. Yani onlardan direkt olarak bir şey istemediğinizde, merakınızı hissettiklerinde size kapılarını açıyorlar.
Ve bu şekilde ben Vision Critical’ı buldum. O süreçte belki elli, altmış firmada farklı insanlarla konuştum. Ama içlerinden en çok beni kendine çeken ve o enerjiyi alabildiğim yer, Vision Critical adında bir pazar araştırması firmasıydı.
Bu metin otomatik olarak oluşturulmuştur. Hataları bildirerek geliştirilmesine katkı sağlayabilirsiniz.