Evet, okulumu seviyorum.
Sosyal imkanlar benim okuduğum dönemde azdı. Kulüpler pek oturmamıştı. Bir de gereksiz zordu (ODTÜ’de simülasyon programları sadece ismen anlatılıp geçilirken biz o programlarla model kuracağız diye laboratuvarda sabahlardık mesela).
Parasal imkanları, okul arkadaşlarımın da akıllı insanlar olması (lütfen yanlış almayın, diğerlerini kötülemek için söylemiyorum, ama arkadaşlarımın akıllı insanlar olmasını çok severdim), okulun Ankara’da olup aileme yakın olması.
Endüstri Mühendisliği daha sevimli gelmişti. O zaman için akıllı insan mühendis olmalıdır diye bir önyargımız vardı (oysa ki ne kadar yanlış bişey).
Ben hiçbir zaman pişman olmadım, mesleğimi hep çok sevdim. Yaşam felsefesi olarak imkansız diye bişey olmadığını, insanın gerçekten istediği herşeyi başarabileceğine inanan biriyim. Endüstri Mühendisliği işte bu başarma işini -konu ne olursa olsun- verimli bir şekilde yapabilmeyi sağlıyor.
Bölümüme olan sevgim nedeniyle bugün itibarıyla Linkedin ortamında Türkiye’nin en büyük Endüstri Mühendisliği grubu olan Industrial Engineering in Turkey grubunu kurdum; ilgi duyan herkesi davet ederim: http://t.co/xHGIqTu
Vakıf üniversitesi olması dolayısıyla imkanları daha iyi olur diye düşünmüştüm. Öyle de oldu: Amerika’da yayınlanan pek çok kitap ve dergi birkaç ay içinde kütüphanede bulunabiliyordu (ODTU’nün kütüphanesinden çok daha güncel bir koleksiyonu vardı).
Master, doktora için yurtdışı imkanları daha çok olur diye düşünmüştüm. Öyle de oldu: Ben gitmedim ancak mezuniyet sonrası pek çok arkadaşım yurtdışına gitti (Ankara’daki diğer üniversitelerden daha yüksek bir oranda).