Mezun olduktan sonra yurt dışında akademik kariyer yapmayı istiyorum. Bu amacıma en uygun ve bu doğrultuda en iyi eğitimi veren üniversitenin de Bilkent olduğunu düşünüyorum. Gerek ders kalitesiyle, gerek hocalarının “tanınmışlığı”yla gerekse de öğrenciye verdikleri değerle Bilkent’in alanımda bir numara olduğunu burada geçirdiğim dört yıl içinde, diğer üniversitelerle karşılaştırarak da bizzat gördüğümü söyleyebilirim.


Akademik kalitenin yanı sıra, her ne kadar ben karar verirken -belki de o zaman farkında olmadığımdan- göz önünde bulundurmasam da, Bilkent'in özel ve mümkün olduğunca "ticarethane" odaklı olmayan bir üniversite olmasının sağladığı avantajlar da bu sorunun cevabı olabilir.

Bir de Bilkent'te ilk sene 3.50 ortalama yaptığınız ya da puanınız tuttuğu takdirde istediğiniz bölüme geçebiliyorsunuz, özellikle bölüm konusunda kararsız olan arkadaşlar için güzel bir olanak.

İnsanın istekleri, düşünce sistemi ve yetenekleri doğrultusunda tercih yapması gerektiğini düşündüğüm için. Kendimi bildim bileli matematik ve fiziği diğer alanlara tercih ettiğimden, bunları en rahat uygulayabileceğim mühendislik alanı olan Elektrik-Elektronik’e yöneldim. Bu bölümü düşünen arkadaşlara tavsiyem de puanınız yüksek olduğu için, herkes bu bölümü yazdığı için, mezun olanlar iyi yerlere geldiği için, çevrenizdekiler böyle istediği için değil de gerçekten bir ilginiz/sevginiz olduğu için yönelin. Eğer gerçek ve sizi okul boyunca taşıyabilecek bir motivasyon kaynağınız yoksa dört sene boyunca her sınav/ödev/proje öncesi "Ne vardı da ee yazdım?" diyebilirsiniz, dikkat.

Yurt dışı imkanlarının gelişmiş olması en önemli artısı olabilir. Ortalama ve üstü bir öğrenciyseniz hemen hemen her bölümde istediğiniz takdirde -Erasmus olsun, exchange olsun- bir şekilde yurt dışı deneyimi yaşayabilirsiniz, ki üniversite okurken kesinlikle tavsiye edeceğim bir deneyimdir.

Bunun dışında her türlü fiziki imkanın (en başta sakin ve hep huzurlu bulduğum kampüsü, sonra kütüphanesi, yurtları, spor salonları, laboratuvarlar, vb.) bulunduğunu ve çok da güzel olduğunu söyleyebilirim.

Bir de öğrenciler hocalarla gerek çalışmak gerekse de danışmak için gayet kolay iletişime geçebiliyor. Bunun da kararınızda önemli rol oynayabilecek bir özellik olduğunu düşünüyorum. Ayrıca son zamanlarda yerleşmeye başlayan “Öğrencinin ne düşündüğü önemlidir.” fikri de Bilkent’in artı hanesine yazılabilir.

Tüm bunlara ek olarak öğrencinin günlük hayatı mümkün olduğunca kolaylaştırılmaya çalışılıyor ve ne mutlu ki bürokrasi nispeten daha az görülüyor. Çok basit bir örnek vermek gerekirse diğer okullarda insanlar bir öğrenci belgesi ya da not dökümü almak için binbir türlü uğraştırılırken biz oturduğumuz yerden siparişini verip ertesi gün gidip alıp gelebiliyoruz, hatta hiç almadan istediğimiz yere göndertebiliyoruz.

Bilkent'in ve çevresinin pahalı olduğu acı ama gerçek.
Okul içindeki restoran, cafe çeşitliliği ve kalitesi de bu pahalılığa rağmen zayıf. (Ama bu zayıflık tabi ki tercihinizi etkileyecek bir unsur değil :) )

Ankara memur şehrinin yanısıra öğrenci şehridir de. Şehirde üniversite sayısı haliyle de öğrenci nüfusu oldukça fazladır ve özellikle bahar dönemlerinde bir dolu güzel festival olur.

Karışık bir şehir değildir. Ulaşımı nispeten kolaydır. Özellikle küçük şehirlerden gelenler için büyük şehir şokunun çok fazla yaşanmayacağı bir yerdir.

Her ne kadar ufak tefek artıları olsa da Ankara canlı şehir hayatı arayan öğrenciye yetecek bir şehir değildir. Bu aşamada sizin ne aradığınız çok önemli. Eğer her gece başka bir eğlence olmadan yapamam diyorsanız Ankara size göre değildir; ancak okulu çok boşlamayalım ama arada sırada çıkalım gezelim dolaşalım eğlenelim diye düşünüyorsanız ve okul ortamınız da güzelse (ki Bilkent, ODTÜ vb. üniversiteler için durum böyledir) Ankara -çok güzel olmasa da- yeterlidir.

Canınız sıkıldığında gidip kafanızı dinleyebileceğiniz sakin bir deniz kenarı, yeşil alan vb. pek bulunmaz.

Gezmeye gelen arkadaşlarınızla kısa bir süre sonra yapacak şey bulamamaya başlarsınız. Hadi bunu geçtim bir süre sonra kendiniz de bulamamaya başlarsınız çünkü her şey birbirinin aynısı gelir. Etkinlikler çoğunlukla kapalı bir mekana -yaz aylarında üstleri açılanlar da bu kategoride- ya da en iyi ihtimalle Gölbaşı, Göksu vb. yerlere mangala gitmekle sınırlı kalır (Ya da benim aklıma bu kadarı geliyor, bilemiyorum.). Gerçi bir süre sonra bulsanız da yapmaya vaktiniz kalmayabilir, orası başka.

Mezun olunca ya da olmaya yakın sizi bekleyen en temel soru "Akademik mi iş hayatı mı?" sorusudur ve kendimden ve çevremden de gördüğüm kadarıyla cevabı çok da basit değildir.

Akademik: Araştırmaya gönül vermiş, teorinin uygulamadan çok geliştirilme alanında çalışmak isteyenlerin devam ettiği yoldur genellikle. Buradan master - doktora - post-doc derken bir bakmışsınız profesör olmuşsunuz bile.

İş hayatı/Özel sektör: Bu aşamada birçok farklı seçenek mevcut. Mesleğinizi uygulayabileceğiniz savunma sanayii, elektrikli/elektronik eşya markaları , ar-ge departmanları, çeşitli yazılım/donanım şirketleri vb. yerlerde çalışmak da bir seçenektir; danışmanlık şirketlerinde çalışmak, CEO olmak da. Hatta kendi işinizi kurmak da. Ancak bu aşamada benim tavsiyem eğer mesleğinizle alakalı bir işte çalışmayı düşünmüyorsanız boşu boşuna -en az- dört sene boyunca bu yükü çekmeyin, baştan istediğiniz alana yönelin.

Ortaya karışık: Özellikle büyük savunma sanayii şirketlerinde teşvik edildiği gibi bir yandan yüksek lisans/doktoranızı yapıp bir yandan da bu şirketlerde çalışabilirsiniz.

Günlük hayatta herhangi bir yerde karşılaşabileceğiniz zengin/zengin olmayan ayrımından farklı değil. Herkes kendi düşüncesine ve yaşam tarzına göre hareket ediyor ve kimsenin kimseye karıştığı yok. Kaldı ki siz ilan etmediğiniz sürece kimse kimsenin burslu mu burssuz mu olduğunu bilmez, sormaz.

Ben bu aşamada genellikle akla maddi boyuttan daha çok takıldığını gözlemlediğim ders içi ayrım kısmına değinmek istiyorum. Sınıflarda burslu burssuz ayrımını değil de istekli/isteksiz ayrımını görürsünüz; çünkü sizin burslu olup olmamanız lise döneminizde girdiğiniz bir sınavdan aldığınız puana bağlıyken üniversite başarınızın birçok farklı etkeni vardır. Ve ayrıca, hayır hocalar ders seviyesini "burssuz öğrenciler" seviyesinde tutmaz, anlatmak istediğini anlatır, kimin ne kadar aldığı da öğrencinin kendisine bağlıdır.

Derslerle alakalı tavsiye vermiyorum; çünkü her bölüme, her öğrenciye, her derse göre değişir. Başlayınca yavaş yavaş çözersiniz zaten; ama tecrübelilerden de yardım istemekten çekinmeyin :)

Onun dışında, mümkünse bir şekilde yurt dışı deneyimi yaşayın.
Kulüplere üye olun, etkinliklere katılın. Kitap okuyun, film izleyin, tiyatroya, konserlere gidin. (Ha bir de Devrim'e gidin :) )
Kampüsün tadını çıkarın.
76'da oturun, bulduğunuz çimlerde yatın yuvarlanın, sakin köşelerini keşfedin, geceleri çıkın kampüste dolaşın, yazının kışının baharının kendinize göre ayrı ayrı güzelliklerini bulun, o güzelliklere doyun.

Bilkent'i sevin, arkadaşlar edininin ve onları da sevin, yurtlardaki kedilerini sevin, ama başıboş dolaşan köpeklere dikkat edin.