Torino benim hayatımda önemli bir dönüm noktası oldu çünkü ilk yurtdışı deneyimimi ben orada yaşamıştım. Orada gözlemlediğim en önemli şey, İTÜ ve Türkiye’den farkı olarak orada üniversite ve sanayi çok iç içe bir şekilde birbirini tamamlıyorlar. Örneğin; Politecnico di Torino, Fiat’ın destek vererek açtığı bir Otomotiv Mühendisliği bölümüdür. Fiat’ın bizzat parasını vererek kurdurduğu bir bölümdür. Burada 10 tane ders alıyorsak, 5 tanesini üniversite hocaları diğerlerini ise Fiat’ta kendi alanında kompetan insanlar veriyordu. Bir örnek vermek gerekirse; bizim bir Aerodinamik dersimiz vardı ve dersimize bizzat bir Fiat grubu olan Alfa Romeo’dan, o birimin en başındaki adamdan dinleme fırsatımız olmuştu. Hocamız işinde duayen bir insandı. 90’lı yıllarda Ferrari’nin Formula 1 motorunun tasarım şefliğini yapmış bir insandan bahsediyoruz. Öyle birinden bu dersi dinlemek insanı çok tatmin ediyor ve insana büyük motivasyon sağlıyor. Bir diğeri ise, ben yüksek lisans tezimi yazarken orada çalışma fırsatı bulmuştum. Çünkü Avrupa’da yüksek lisans yaparken bir sanayi kuruluşunda minimum 3 ay çalışmanız gerekiyor. Bende 6 ay kadar Fiat’ta çalışmıştım. Klima stratejilerinin yakıt tüketimine olan etkisini incelemiştim. Bunları yüksek lisans tez haline dönüştürerek oradan mezun olmuştum. Yani bana en büyük katkısı, üniversite ve sanayinin nasıl iç içe olduğunu görmem oldu ve bunları deneyimleme şansına sahip oldum.